Elinde telsizi ile sorgu odasına girdiğinde gördüm onu. Başımda dikilen komiser yardımcısı ve diğer iki polis memuru baş komiserin gelişi ile ayağa kalktı. Elindeki kupadan yayılan kahve kokusu sorgu odasının havasını değiştirmişti. Elini sol omzuma koyarak, “Evet” dedi, komiser yardımcısına bakarak neler söylediğimi sordu. Komiser yardımcısı, “Hayır Baş komiserim henüz ağzından tek kelime çıkmadı, susmaktan başka hiçbir şey yapmadı,” diyordu. Baş komiser elini omzumdan çekip sağ elinde taşıdığı kahvesini masaya bırakıp karşıma oturdu. Yanı başımda bulunan memurlarına dönüp “Siz çıkın !“ dedi. Komiser yardımcısı, “Ama amirim,” demeye çalıştıysa da emir verir gibi bir ses tonuyla çıkmalarını söyledi. Baş komiserin sözünün ardından oda boşaldı.
Ben ve baş komiser, masada duran dosyam ve kahve kokusu baş başa kalmıştık. Dudaklarımdan “Kusura bakma amirim, sözümü tutamadım. İyi bir insan olarak kalamadım.” cümlesi döküldü.
Gözlerini bana doğru dikip nedenini sordu. Nereden başlayacağımı bilemedim. Tam bu sırada, baş komiser ile nasıl tanıştığımı hatırladım. Bir yıl önce işlediğim birçok suçtan dolayı karşısına çıkmıştım. Şimdi olduğu gibi yine karşıma geçmiş, beni sorgulamıştı. Yaptığım her şeyden pişman olduğumu ve itirafçı olup yeni bir hayat kurmak istediğimi söylediğimde bana yardımcı olmuş ve yeni bir hayatım olmasını sağlamıştı. Şimdi ise karşısında üç kişinin katili olarak duruyordum.
“Anlat! İyi bir insan olmayı neden başaramadığını anlat.” dedi bana.
Nereden ve nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Başımı önüme eğip yeni hayatımın ilk gününden başlamayı uygun buldum.
“Yeni bir hayat” dedim. “Bana yeni bir hayat verdiğiniz zamanlarda tanıdım onu, yeni kimliğim ile geçmişimi unutmak ve geçmişin günahlarından saklanabilmek adına bir kasabaya yerleştim. Kendime bir kitapçı açıp kitapların içerisinde kaybolduğum günlerde çıktı karşıma. Sevdim onu ve ne gariptir ki o da beni sevdi. Hayatımın en güzel günlerini yaşıyordum. Hem hayatımın hem de kalbimin hiç tanımadığı bir duyguyu hissediyordum. Birkaç ay geçti böyle ve en sonunda onu sevdiğimi ve onsuz yaşamak istemediğimi anladığım sırada onunla evlenmek istedim.
Koca bir 'Evet!' Bu sözü ondan duyduğumda hayatımın en mutlu ânının o gün olduğunu hissetmiştim. Oysa şimdi düşünüyorum da hayatımın en mutlu olduğumu hissettiğim gün en kötü günlerimin başlangıcı olacakmış.
Günü ve saati hiç unutmuyorum. Kimsenin olmadığı etrafımızın ağaçlar ile kaplı olduğu bir ormanda yürüyüş yapma bahanesi ile onu oraya götürmüştüm. Birden ayağım kaymış düşüyormuş gibi yaptım. O an planladığım gibi oldu her şey. Karşımda dimdik duran bir kadın önünde diz çöken ben, ceketimin iç cebinden çıkarttığım bir yüzük ve kekeleyerek ettiğim bir evlenme teklifi. Teklifin ardından onun dudaklarından dökülen her kelime ruhumun derinliklerinde benimde sevilebileceğimin bir kanıtı olarak aklıma kazınıyordu. Birini sevmek zor değildi. Önemli olan biri tarafından sevildiğini hissetmekti. Ben artık bu duyguyu hissedebiliyordum.
Yüzüğü parmağına geçirdiğimde birbirimize sarıldık. Mutluydum, mutluyduk. Bir ağacın altında sırtımı ağaca dayadım, o ise başını göğsüme yaslamış hayatımızın en huzurlu ânını yaşıyor gibiydik. Kendi kendime, 'Demek her şey geride bırakılabiliyormuş.' dedim. Geçmiş gerçekten geçmişte kalabiliyormuş."
Sözlerim baş komiseri duygulandırmıştı. Gözlerinin yaşardığını gördüm. Gözlerine baktığımı görünce devam etmemi söyledi. Başımı önüme eğip anlatmaya başladım; “O gün onu evine bırakıp kitapçıya gittim. İçim içime sığmıyordu. Nasıl olacak şimdi, neler yapmam gerekli, diye düşünmeye başladım. Bu düşünceler gece yarısına kadar sürdü. Birden bedenimde bir ağırlık hissettim. Göz kapaklarıma hükmedemiyordum, ağır bir uyku bedenimi sarmıştı. Oturduğum yerde uyuyakalmışım. Sabaha doğru ambulans sesleri ile uyandım. Kitapçının penceresinden dışarıya baktım. Dışarıdaki kalabalık dikkatimi çekti. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Birkaç dakika sonra dışarı çıktım. Kalabalığa doğru yöneldiğimde duyduklarıma inanamamıştım. Kalabalığın içinden koşarak onun evine doğru gittiğimde kapıda bekleyen polislerden öğrenmiştim her şeyi. Eve giren adamlar önce ona tecavüz etmiş ardından da öldürmüşlerdi. Cesedinin başına siyah bir mendil bırakmışlardı. Neye uğradığımı şaşırmıştım.
Baş komiserin gözlerinin içine bakarak “Siyah mendilin ne olduğunu sizde çok iyi biliyorsunuz” diyebildim. Yeraltı dünyasında siyah mendil bir kişinin hayatına karşı bir başkasının hayatının alındığının göstergesidir.
"İzimi bulmuşlardı.
Sevdiğim kadının kapısının önünde bir ölüden farksız olarak saatlerce durdum. Olmadı, dedim kendi kendime, başaramadım. İyi bir insan olamadım ve yaşadıkça da olamayacaktım. Ertesi gün kendimi topladığımda aklımda tek bir şey geçiyordu. Ona bunu yapanları bulmak istiyordum.
Birkaç saat sonra kapım çalındı. Kapıyı açtığımda genç bir polis memuru karşımdaydı. Adamların yakalandığını ve karakol amirinin beni çağırdığını söyledi. Ceketimi alıp polis aracına bindim. Polis memuru adamların kasabadan çıkarken kıskıvrak yakalandığını söylediğinde yüzümde garip bir tebessüm oluştu. Kendilerinin yakalanmadığını düşündüm. Yakalanmak istediler. Çünkü daha işleri bitmemişti. Yeraltı dünyasının kanunları belliydi. Düşmanını yok etmek için en yakını bile yok etmen gerekebilirdi. Karakol amirinin yanına gitmeden önce polis memuruna midemi üşüttüğümü ve tuvalete gitmem gerektiğini kendisinin gitmesini ve ardından geleceğimi söyledim. Polis memuru yanımdan ayrılınca tuvalete gitme bahanesi ile nezarethanenin bulunduğu alt kata doğru gittim. Nezarethanenin girişinde bekleyen polis memuruna kaybolduğumu söyleyip yardımcı olmasını rica ettiğimde bir anlık boşluktan faydalanıp polis memurunu bayıltıp nezarethane kapılarının bulunduğu anahtarları ve polis memurunun silahını aldım. Artık onlar ve ben vardım. Onları öldürmek istiyordum. Polisler herkesi aynı yere koymuşlardı. İçeride beş kişi vardı. Artık suçlu ve suçsuz ayırt edemezdim. Silahı sıkıca tutup sırasıyla ateş etmeye başladım. Şarjördeki bütün mermiler bitinceye kadar ateş etmeye başladım. En son mermi kalmadığında etrafım polisler ile çevrilmişti."
Kafamı yerden kaldırıp baş komisere doğru baktım. "İşte baş komiserim, geçmiş, geçmişte kalamadığı için karşınızdayım." diyebildim.