"Korktuklarımın, başıma gelmesinden korkmaya başladım." Öyle söylemişti. Süslü sözcükleri yoktu. Özenle seçerdi her şeyi ama boyası hiç olmamıştı. Kendini gerçekleştiren kehaneti duymamıştı. Şair değildi, bilimi hiç düşünmemişti. Tek bildiği vardı. İnanırdı ama neye karşılık gelirdi bilmezdi. Adaletten yanaydı. Evren için gözlerini kapatmamış, Tur'a çıkmayı hiç düşünmemişti. Sırtında bir çarpı, yokuşta yalın ayak ya da avuçlarını sıkıp ağ gerisinde beklememişti. Bildiği adaletti, inanmak istediği de aynısıydı. Bir şey daha bilirdi. Cevaplar önemsizdi. Sorulardı çoğu zaman her şey. Bir insan mesela, "nefes alabiliyor muyum?" diye düşündüğünde cevabı evet bile olsa yolunda gitmeyen bir şeyler yok muydu? Mesela insan, "mutlu muyum?" diye düşünürken "evet, mutluyum." dese de ne değişirdi ki... Mutlu olan insan hiç soru sorar mıydı?