Tam adı ile Isidore Marie Auguste François Xavier Comte olan kısaca Auguste Comte 19 Ocak 1798 tarihinde doğup, 5 Eylül 1857 tarihinde vefat etmiştir. Fransız olan Comte,Sosyolog, matematikçi ve filozoftur. 

 

Auguste Comte zamanında sosyoloji herhangi bir zemine oturmamış bir bilim dalıydı -gerçi bu dönemde bile sosyolojiyi bilim çerçevesinde değerlendirmek büyük bir tartışma konusu orası ayrı-. Comte, yaptığı çalışmalar ile birlikte bu disipline 'Sosyal Fizik' demek yerine günümüzde kullandığımız 'Sosyoloji' ismini ortaya atar ve sosyolojinin isim babası olur.

 

Comte, sosyolojiye o kadar değer veriyordur ki ona göre sosyoloji bilimlerin 'Kraliçesidir.' Pozitif Düşünce ile çalışmalarını açıklayan Comte, bundan sonra gelecek olan çoğu düşünce ve eleştirinin doğmasına neden olacak çok etkili bir adamdır.

 

18'inci yüzyıl, insanlığın akıl ile aydınlandığı, hurafeleri yıktığı ve bilim rehberliğinde doğruya ulaşmak istedikleri bir dönemdi. İşte bu döneme 'Aydınlanma Dönemi' denmektedir. Bu dönemdeki insanlar bilim her konuda işe yarıyor düşüncesi ile 'Pozitivizm'i ortaya çıkarıyorlar. Pozitivizm, bilimin olması gerekenle değil olanla incelenmesidir. Yani varsayımlar değil kanıtlı ve devamlı olan şeylere dikkat edilmelidir derler. Her şeyin bilimsel açıklanabileceğini düşünen bu akıma adamımız Comte da katılır ve sosyolojiyi pozitivizm üzerinden ilerletmek ister.

 

Comte, pozitivist düşüncesi ile öncelikle Montesquieu'nun ''Yasaların Ruhu' kitabından etkilenmektedir. Bu kitapta Montesquieu, toplumun bir ''şey'' olarak ele alınması gerektiğini ileri sürer ve bu kitap pozitivizme kaynaklık eden nesnel bir eğilim olur. Onlara göre ''şeyler'' ya da ''nesneler'' açıkça gözlemlenebilir ve gözlemler sonucu açıklanabilir.Comte işte bu düşünceden hareket ile 'tek bir metodoloji, tek bir yöntem' olsun diyor ve 'Sosyal olguları tıpkı doğa bilimcilerin doğa nesnelerini incelediği gibi gözlemlenebilecek unsurlarıyla inceleyelim ve yasalarını saptamaya çalışalım' diyor. Ona göre, sosyal bilimlerin tıpkı fen bilimleri gibi toplumsal yapının ve değişmenin yasalarını araştırması gerekmektedir. O sosyolojik yasalar sayesinde toplumsal olguların temel eğilimlerinin kavranabileceğini ileri sürer.

 

Bu düşüncesinden yola çıkarak da toplumsal değişme süreçlerini anlayabilmek için '3 Hal Yasası'nı ortaya atar. 3 Hal Yasası, Comte’un insanlığın en ilkel halinden en modern haline geçişini evrimsel bir süreç ile açıkladığı kuramıdır.

Bu aşamalar: 1. Teolojik evre 2. Metafizik evre 3. Pozitivist evre şeklinde 3'e ayrılmaktadır. Comte bu teoriyi, insanların yaşamları boyunca geçirdiği, çocukluk, ergenlik, erişkinlik gibi evrelere benzetir ancak demek istediği bireysel bir değişim değil, toplumsal bir değişimdir.

 

1.Teolojik evre, toplumdaki ve doğadaki tüm olayların tinsel güçler tarafından yönetildiğine inanılan evredir. Bu dönemin toplumun çocukluk dönemi olduğu ileri sürülmektedir. Teolojik dönemin çocukluk dönemi olarak kabul edilmesinin sebebi, bir çocuk gibi söylenen her şeye inanılması ve sorgulamaların pek olmamasıdır. Comte, bu dönemde insanların tercihlerini ve kararlarını düşünsel düzeyde etkileyen bireylerin askerler ve din adamları olduğunu ifade etmektedir.

 

2.Metafizik evre, toplum ve doğa ile alakalı olay ve olguların soyut güçler ile açıklandığı dönemdir.Metafizik dönemin toplumun gençlik dönemi olarak tanımlanmasının sebebi insanların soyut fikirlere yatkın olmasıdır. Evreni, varlığı, doğayı, yaşamı soyut düşünceler ve ideolojiler ile açıklama çabası içindedirler.

 

3.Pozitif evre, insanların fenomenlerin kaynaklarını değil nedenlerini ve ilişkisel süreçlerini aramaya başladığı evredir. Bu dönemde, somut ve gözlemlenebilir olgular incelenmeye başlanmıştır. Bu dönemde yöntem tamamen bilimsel, deney ve gözleme dayalıdır. Pozitivist dönem, her toplumun ulaşacağı son dönem olduğundan olgunluk dönemi olarak değerlendirilmektedir. Comte’a göre pozitif evreye ulaşan toplumlar en üst noktada yer almaktadırlar.

 

Comte, toplumsal değişmeyi de tarihsel açıdan 3 hal yasası ile açıklıyor ve her toplumun bu 3 evre ile bir 'bütünlük' oluşturduğunu ileri sürüyor.

Bütünlük kavramına dikkat çeken Comte, toplum kendi içerisinde bir bütünlük barındırır diyor ve sosyal sistemler gelişerek farklılaşsa bile tüm organizmalar ile bütünlüklerini koruduklarını iddia eder.

 

Comte, insan eylemlerinin özgürlüğünü unutarak hareket etmez ,ki aslında sosyolojiye pozitivist olarak yaklaşırken bunu yapmaktaydı, o insan etkinliklerinin kontrol altına alınması gereken yapıların oluşturulması gerektiğini savunur.

İnsanlar eylemlerinde özgürdür evet ama toplumun sağlıklı bir düzlemde ilerleyebilmesi için bazı yapılar oluşturulmalıdır der. İşte burada da 'İntegrasyon' kavramı ortaya çıkar. İntegrasyon, insanların etkinliklerini koordine eden, bireysel özgürlüklerini koruyan ve birleştirici değerleri teşvik eden güçlü bir devletin yaratılması demektir. Comte'a göre integrasyon, bir toplum için gerekliliktir.

İnsanların özgürlüğü, eylemleri ve kişisel menfaatleri bir yapı -devlet gibi- tarafından korunmalı ve gözetlenmelidir. Bu şekilde bir toplum düzen kazanabilir.

Yasalar ile, gözlem ve kanıtlayıcı sonuçlar zemininde sosyolojinin kurulması gerektiğini savunan Comte'a gelen eleştirilerden en ön planda olanı 'insanların bireysel davranışlarının olduğu ve robot olmadıkları' olacaktır.

 

Auguste Comte, kendisinden sonra gelecek olanlara çok güzel bir geçit kapısı açmış ve ne kadar eleştirilirse eleştirilsin sosyoloji alanının gelişmesine muazzam bir katkıda bulunmuştur. Parsons sonraları Comte'dan etkilenerek 'Yapısal İşlevselciliği' ortaya çıkaracaktır. Yazımı Auguste Comte'un bir sözü ile bitirmek istiyorum.

 

“Sosyoloji, dünyaya gelen son bilim olduğu gibi, bütün bilimlerin de en karmaşık olanıdır.”