Bu yıl Oscar'da 6 dalda adaylığı olan ve öncesinde de olumlu yorumlarıyla karşılaştığım bu filmi artık izlememin zamanı gelmiş, hatta geçiyordu. Riz Ahmed'in oyunculuğu ve özellikle sahneler boyunca yerli yerinde kullanılmış ses geçişleri çok etkileyiciydi. Karakterin dış dünyayla olan bağlantısını, iletişimini anlayabilmemizi ve empati kurabilmemizi sağlıyordu. Bir müzik grubunda baterist olan ve tüm hayatı müzik, kız arkadaşı ve karavanı olan genç bir adamın (Ruben) bir gün duyma yetisini kaybetmesine ve hayatının baştan aşağı değişmesine şahit olduk. Ruben, bu yeni duruma adapte olabilmek için ''kendi kendine yardım grubu'' denebilecek bir gruba, kendisi gibi işitme engellilerin olduğu bir gruba katılır. Ruben'in burada tek bir görevi vardır: Sağır olmayı öğrenmek. Kolaylıkla dramatize edilebilecek bir konuyu ayakları yere basan bir üslupla seyirciye sunmalarını takdir ediyorum. Film boyunca ne üzüldüm ne de gereksiz bir acıma duygusuna düştüm. Sadece Ruben'in bu yeni yaşamına nasıl adapte olabileceğini görmek istedim. Ruben'in sesli bir dünyada bir anda sessizliğe gömülmesine de şahit olduk, sağırların sessiz dünyasındaki yalnızlığına da. Riz Ahmed bu rol için bateri çalmayı ve işaret dilini öğrenmiş ve film boyunca kendisine, oyunculuğuna hayran kaldım diyebilirim. Diğer adaylıklar üzerine analiz yapabilecek bir sinema izleyicisi olduğumu sanmıyorum. Ancak Riz Ahmed'in en iyi erkek oyuncu dalında yarışmayı hak ettiğine içtenlikle inanıyorum.