Bu zemherinin orta yerinde, ruhunu doyurmak için gök kırıldı ve lavlar yağmaya başladı üzerimize.

Lavlar altında ıslanmak, senin kendinden bile sakladığın şehvetli bir deliliğin.

Çektiğim ızdırabın vahameti umurumda değil fakat seni bu vaziyette görmek yüreğimi dağlıyordu.

Tüm bu felaketler silsilesine rağmen meleklere büyük bir ihtirasla yalvarıyordum arp çalıp günahkâr ruhunu beslemeleri için. Fakat bu kutsallığı hak etmediğin için akorlar seni kör etti.

Kurtul prangalarından, tut ellerimden, yüksel ve arın karanlık arzularından. Feryadımın sebebi bu.

Urganımı çekmek için zayıf anımı kolladığının farkındayım ama yine de tek bir sözünle bu cehennemin bilumum kurallarını baştan yazmaya amadeydim.

Bunu bilip manipüle ettiğin için sen ideal insanlığın kötü bir kopyasısın.

Öfke nöbeti geçirttiğin ve ehlileştirmediğin iblislerin tarafından taşlanmaktan büyük bir haz alıyorum artık. Çünkü onlar senin ruhsal buhranlarının birer dışavurumu.

Zamanın varoluşundan beri dile getirdiğin kusursuzluk sendromun yerini safsataya bırakmaya başladı bile.

Artık sözde kusursuzluğundaki kusurları görmek işten bile değil.

Bunu fark etmem Tanrı’nın işkencesi gibi geliyor sana. Çünkü pek çok şey göründüğü gibi değil.

Silüetin bulanıklaşıyor çürümeye başlayan ruhun karşısında.

Günden güne eksiliyorsun. Kaybetmeyi sıcak bir nefes gibi ensende hissediyorsun.

Kibrini dize getir artık ve kendine yalanlar söylemeyi bırak.

Beni cehenneminden çıkar. Hiç olmazsa bir kibrit ver. Etraftaki alevlerden değil, sana ait olan bir ateş ver. Cehenneminin ortasında sermestî bir edayla gezmeye mecbur bıraktın beni.

Bendeki son kalan örselenmiş fotoğrafını yakmak için kibrit arıyorum. Senin vermeni isterdim çünkü bana bunu yaptıran sen ve içinde bulunduğumuz bu paradoks.

Benden sonraki hilen benden önce nasıl belli olabilir? Farazi değil, alacalı fakat açık ve net.

Kalbimdeki anafor hissizleştiği için ıssızlaştı ve artık izbe. Gökten daha derin, karanlıktan daha koyu. İçine girilmez ve çıkışlar kapalı. Yanılsamalarım ve travmalarım da içeride kaldı. Tüh!

Öfkeden sükûnete doğru yol almaya çalışan benliğimin karşısına oturdum ve sordum: Sen, sana ait olduğunu mu düşünüyorsun? Bir süre de bu dilemmamla vakit geçirmeliyim sanırım.

Ve son olarak yaşadığımız zamanlar gibi bir zaman asla olmadı.