Çünkü sözün gücüne inandığında çocuktu daha
Bir yarası vardı kendiyle yaş
O da bir başkasının çocukluğundan kalma
Böyle bir savaştan geçti
Dilinde kaos
Aldırmadan
Bir tanrı varsa şayet
Bilerek son kozunu sözle oynadığını
Ve bilerek bir sözden peygamber olmadığını
İçinde çakıllı bahçe
Yürürken baldırı çıplak
Rüyasında mavi seli
Kan boyadı dünyaya uyarak
Aktı akan masumiyet pembesine
Bir söz hatırladı
Terk etmedi ama kimi
Göğsünde o anda bir eskiz
Çizmedi ama kimi
Bağladıysa karanlık düğüm
Gözünde ruh perçemini
Yorgun silüetler içinde parıltılı sevgiyle
Elinde gece gökleri
Bir yara hatırlatacak gibi oldu
Yara unutulmaz ki
Dilemma bu divanda kalan son sesidir onun
Ki çocuklar unutacak vakti geçirmemiştir henüz
Ki çocuksun durmadan oldun bu beyan
Bu bilgeliğin renk aldığı beyaz
Sözün anneliğidir Allah anneliği
Çelimsiz uykundaki aslan sarılık
Çekilip alnında bıraktığın iz ve hasar
Daralar kurmacalar safi sevilmek için
Çocuk vurduğu alnını okşar arabasına koşar
Ya çocukluktan kalma sehpalar ve acılar
Buna kim
Ve neden dönecekler
İşte başladığımız
İşte dönmediğiniz bu yer
Alaca günlerle karışmış içli günah
Ve işte gömleğiniz
Patikalardan geçerken sırtı pak olan
Bir yer
İşte düşmediğiniz miras
Sihre dokunmuş gibi bitmeli hikayesi çocuğun
Onunla benzemeyen yerlerinden kurtularak
Açılmış çelik teninden
Katran karası yollarına şehrin
Asfaltın sıcaklığı dizlerinde
Kahrında hakikat
Gözyaşıyla ısladığı çamurdan evlerdeki hülyada
Oturup sofada aynanın soğukluğunda dinmek için
Vehim olan ilk rüyada
Kırılan camın üstünde yürürdü
İşte çocukluğunun kaçtığı yerde güler
Ve bilirken kimsenin dönmeyeceğini
Üstüne bir de büyürdü
Bu bir efsun mu değil
Bu bir ay dönümü
Sözün başladığı ilk an
İlk çırpıntının öğünü
Kalbe değin
Akla değil.