Kafanızı kaldırınca tüm Manisa'yı kucaklayan bir alamet görürsünüz. Egemenliğini tarih öncesi çağlardan beri kabul ettirmiş bir dev.

Yola çıkıyoruz, dolambaçlı yollardan geçiyoruz. Çarpık kentleşmenin tarih ile bütünleştiği mahallelerden geçiyoruz. Bir adım sonrası çataşlaşan yol, sola gidersen Mevlevihane - gözlerimi kapatıp uhrevi havayı dimağımda hissedip yola devam ediyorum- tabi hedefimiz haşmetli Spil olduğundan yolumuza sağdan devam ediyoruz.

Her virajı her dönemeci ayrı bir heyecanı barından bir o kadar da altımızdaki aracın canını okuyan dik yokuş boyunca manzanın keyfine doyarak ilerliyoruz. O da ne! karşımızda yolu kesmiş kısrak sürüsü "yılkın atları" diye anılırlar. Artık o kadar insana alışmışlardır ki kendiniz için aldığınız poğaçalarınızı bile paylaşabilirsiniz onlarla. Güzellikleri karşısında nutkunuz tutulur.

Aşağı yukarı yarım saat yolculuktan sonra Spil Dağı milli parkına varıyoruz.

Çam ağaçlarının hegemonyasında oturacak bir yer arıyoruz. Her taraf beyazdan bir örtü - ee çıkarken yolda yoktu diye şaşırıyoruz - zirveye varınca tüm Manisa ovası ayaklar altında kalıyor. Zirvede bungalov evler, aileler için piknik yapmalık alanları görüyoruz.

Bu kadar çıktık ama değdi mi diye düşünürken eşşiz manzara ile büyüleniyoruz.

En kısa sürede yeniden yapmalıyız diyerek gerisin geri dönüyoruz.