Uyarı: Okuyacağınız metinde tetikleyici unsurlar bulunmaktadır.



“Ben hiçbir şeyi savunmak istemiyorum. Kimi savunayım ki? Bir yürüyen cesedi mi? Ben zaten öldüm. 8 yaşındayken öldüm.’’


Yönetmenliğini Pouran Derakhshandehʼin yaptığı ve başrolünde Tannaz Tabatabaeiʼin oynadığı “Şşş! Kadınlar Bağırmaz”, 2013 İran yapımı, aşırı dram yüklü bir filmdir. Cinsel istismarı konu edinen film, şüphesiz ki bir başyapıt olarak çıkıyor karşımıza. Derakhshandeh’in önceki eserlerinde de işlediği kadın ve çocuk unsuru, bu filmle birlikte içimize kocaman bir acı olarak oturuyor. İzlemekten ziyade, yaşıyorsunuz. Ekranın başında öylece kalakalıyorsunuz. Oldukça hassas bir konuyu ele almasına rağmen filmde rahatsız edici bir sahnenin bulunmaması, İran sinemasının zarifliğinden kaynaklanıyor. İzleyen herkesin bir yerden tanıdığı birtakım unsurlar barındıran bu hikaye, gündelik hayatta normalleştirdiğimiz ve bu yüzden kendini sıkça tekrar eden, insani olmayan bazı şablonları hatırlatıyor bizlere.


Film, isminden de anlaşılacağı üzere toplumun kadınlar üzerindeki mecburi yönlendirmelerine dikkat çekiyor. Bu yönlendirmeler elbette hepimizin hayatında önemli rol oynamakta ve birçok şeyi olumsuz manada değiştirmektedir. Öyle ki sevinçlerimize ve acılarımıza bile toplum şekil vermektedir. Ancak benliğimize şekil veren toplum, bizi ne kadar tanımaktadır? Sevinçlerimizi, acılarımızı ve yaşadıklarımızı ne kadar iyi bilmektedir? Acının tarifini ancak onu yaşayan yapar.


Başlangıcında bizleri büyük bir öfkeye sevk eden film, sonraları yumuşatıyor. Bir çocuğu ve bir kadını anlamak fırsatı veriyor. Bilmediğimiz acılara ne kadar yabancı olduğumuzu, bu acıları anlamak için kavganın tam ortasına düşmemiz gerektiğini gösteriyor bizlere. Elbette ki bu tarz vakaları normalleştirmiyor, aksine filmi anlayan insanın kalbine daha fazla merhamet yüklüyor. Ve daha fazla onur…


Filmin ana karakteri Şirin, sekiz yaşında bir kız çocuğudur. Babasının işleri oldukça yoğundur. Annesi de kendini kariyerine adamıştır. Dolayısıyla Şirin ile ilgilenememekte ve onunla vakit geçirememektedirler. Bu yüzden Şirin’i okula şoför olarak tuttukları Murat götürmekte ve onun bakımını üstlenmektedir. Fakat her şey böyle devam etmemiştir. Çünkü Şirin, şoförü Murat’ın cinsel istismarına uğramıştır. Sonraki süreçte Şirin okula gitmek istememekte, okula gitse de eve gelmek istememektedir. Bu durum uzun süre devam etmiştir. Çünkü Murat, Şirin’i tehdit etmektedir. Şirin ise sürekli elini ve yüzünü yıkamakta, artık kirli olduğunu düşünmektedir. Geceleri uyuyamamaktadır, çığlıklarla uyanmaktadır. Yıllar bu şekilde geçer gider fakat Şirin’den de çok şey alıp götürür. O, bu acıyı içerisinde derin bir sır olarak saklar. Kendinden nefret ederek yaşar.


Mutluluğu yakalamak düşüncesiyle evliliğe adım atmak ister Şirin. Aşık olur, nişanlanır. Fakat evleneceği gün, küçük bir kız çocuğuna yapılan cinsel istismara şahit olur. İçerisinde bulunduğu travmatik durumdan ötürü dayanamaz ve istismar girişiminde bulunan adamı öldürür. Geçmişi, bir tokat daha atar en mutlu gününe. Gelinliği kana bulanır. Cinayetle suçlanır ki cinayet işlemiştir. Peki sayın yargıç, bir bedeni öldürmenin cezası varken bir ruhu öldürmenin cezası nedir? Peki sayın yargıç, ruh ölürse bedenin ne önemi vardır? Peki sayın yargıç, öldürdüğün kişi suçlu olsa bile, onun cezasını ben vereceksem, mahkemeler neden vardır?


Gündem ile ilgili konuşmayı, yazmayı, çizmeyi sevmem. Bilirim ki başkaları, bizlere gündem de dikta eder. Gündem diktasının amacı da normalleştirmektir. Bu yüzden kendi gündemimi oluşturmaya gayret gösteririm. Elbette ki bir çocuğu, bir kadını iyice anlamadan peşin hükümlerde bulunmak büyük risk fakat ben bu konunun normalleşmesini ve kabullenilmesini istemiyorum. Filmi bir cümleyle açıklayacak olursam: “En kötü hasarlar, yüzeyde belli olmayan hasarlardır.” Hoşça bakın zatınıza.



Not: İlk yazdığım eleştiri yazılarından olduğu için daha çok bir tanıtım yazısı gibi olmuş. Üzerinden 4-5 yıl geçti. Şimdi okuyunca eleştiri gibi gelmedi ancak filmi izlemenizin elzem olduğunu düşünüyorum. Afiyetler dilerim.