Helenistik Çağ ile birlikte Roma'nın resmi felsefesi olmaya başlayan Stoa felsefesi, çağını aşarak günümüze değin etkilerini sürdürmeyi başarmıştır. Öğretinin kurucusu kabul edilen Zenon'un tüm varlığını kaybedince kendini felsefeye vererek teselli ettiği söylenir. Eğitimi ve okumaları sonucu Sokrates ile tanışan Zenon'un, Stoa denen üstü kapalı yürüyüş yolunda dersler vermesi sebebiyle öğretisine de bu isim verilmiştir. Peki nedir bu Stoa felsefesi?
Toplum yerine bireye hitap eden soruların sorulmaya başlamasıyla ve Seneca, Aurelius, Epictetos gibi isimlerle birlikte yükselişe geçen Stoa felsefesi, M.Ö. 300 yıllarında başlamıştır. Stoacılık söz konusu olduğunda bahsetmekten başka çaremizin olmadığı Sokrates için, bu öğretinin kalbinde yer alır diyebiliriz. Sokrates, hayattaki duruşu, öğretileri, ölüme karşı takındığı tavır gibi etmenler bazında Stoacılık ile oldukça uyuşmaktadır. Bir kurallar bütünü değil yaşam biçimi olan Stoacılık, erdemlilik, ölçülülük, adalet ve cesaret üzerinde sıkça durur. Acıyı reddeden Epikürcülerin aksine onlar acıyı fark eder, kabul eder ve ona göre, evrenin doğasına uygun olarak yaşarlar. Epikürcüler gibi acıyı hayattan çekip atmak yerine acıyı hayatın bir sabiti olarak kabul ederler ve onun üstesinden gelirler. İnsanın akılcı düşünce ile bakış açısını yönlendirebileceğini ve çektiği acıları ortadan kaldırabileceğini söylerler.
"Bizi mutsuz eden şeyler olaylar değil bizim onlara bakış açımızdır."
-Epiktetos
"Siz izin vermediğiniz sürece kimsenin sizi üzemeyeceği aşikardır."
-Seneca
Basit, erdemli, ölçülü bir yaşam öngören Stoacılar, değiştirilemeyecek olan "dış etkenler"e karşı elden gelen bir şey olmadığının bilincinde olmayı öğütlerler. Onlara göre insan, değiştiremeyeceği, müdahale edemeyeceği şeyler için kendini mutluluktan ve erdemden yoksun bırakmamalıdır. Kendini iyi tanıyan insan; iradesi dışında gerçekleşen olaylar için üzülerek akılcı bir davranış sergiliyor olmaz. İnsan kendi yaşamının, kendi kaderinin efendisi haline gelmelidir. Bu hale gelmek için kendini iyi tanımalı, kendi haletiruhiyesini yorumlamayı iyi bilmelidir. Etrafını ve kendisini gözlemleyen insan, değiştirebileceğini değiştirir, görevlerini yerine getirir ve kalanı için dertlenmeyi bırakır. Olaylara iyi yönünden değil olduğu gibi bakan akılcı insan gerçeklere göre hareket ederek kendine eziyet etmez ve kendi iradesinde gerçekleşmeyen şeylere üzülmediği gibi onlara fazla haz duyup sevinmez de. Yemek, içmek, seks yapmak, egzersiz yapmak, tuvalet yapmak gibi bedenle ilgili şeylere fazla vakit harcamak, Stoacı felsefeye göre zayıflıktır. Bu gibi şeyler daha az önemle, ikinci planda yapılmalıdır. İnsan, dikkatini zihnine vermelidir.
Toparlamak gerekirse; felsefelerini mantık, etik ve fizik olmak üzere üç temele oturtan Stoacılara göre insan bazı şeyleri kontrol edebilir, bazı şeyleri ise edemez. İnsan, kontrol edemediği dış etkenler için olumsuz duygular oluşturmamalı, kontrol edebildiği iç etkenleri iyi anlamalı ve kendi hakimiyetini sağlayarak yine kendini yıpratmaktan kaçınmalıdır. Epiktetos, arzu etmeyi bırakıp dış etkenlere dayanan her şeyi kendinden uzak tutan insana özgür insan diyerek bize felsefesinin temellerini anlatır. İstisnasız her konuda olumsuz duygularımızı ekarte edebileceğimizi savunan Stoacılar, her insan için bunun tam olarak mümkün olmadığını tahmin ediyor bile olsa, öğretilerinde kesin ve net ifadelere yer vererek mümkün olan en verimli sonucu almak adına birikimlerini ortaya koymuşlardır.
Yazar: Umay Karalar
hisselbirseyler
2021-05-31T01:04:47+03:00Mehmet Bey, öncelikle açıklamanızdan dolayı teşekkür ederim. Stoa felsefesi üzerine okumalarım yalnızca Marcus Aurelius'un eseri ile sınırlı, bu yüzden hakim olduğum bir konu değildi. Umay Hanım'ın da yazısı ile netlik kazanan taraflar vardı. O halde cahil cesaretime dayanarak eklemek ve sormak istediklerimi paylaşmak istiyorum. Stoacı felsefenin temsilcilerinden Epiktetos'un görüşleri günümüz psikolojisinde önem kazanan bir ekolün dayanağıdır. Düşünceni değiştirirsen duygun ve davranışın değişir der ve bu noktada stoacı felsefenin bir noktada ivme kazandığını söyleyebilmek mümkün olabilir diye düşündüm. Aslında yönetici ilke denilince bunun insanın da biyolojik olarak yöneticisine yordanması olayı somut hale getirdi. Akıl ile hayatın düzenlenebileceği, insanın bedensellikten uzaklaşıp zihne yoğunlaşmasını öneren ; buna karşın yönetici ilkenin duyguları harekete geçiren kalpte konumlandığını söylemesi noktasında stoacı felsefe çelişki yaşamıyor mu?
hisselbirseyler
2021-05-31T00:05:38+03:00Çok teşekkür ederim :)
Ben de alıntı yaptığınız kısmı not etmiştim ve üzerine düşündüğümde "yönetici ilke nedir?" sorusundan ziyade "yönetici ilke nasıldır?" noktasına odaklanmıştım. Açıklamalarınızdan sonra daha netleşti diyebilirim. Teşekkür ederim.
Doğan Adın
2021-05-30T21:29:38+03:00Stao felsefesi ile ilgili platonun devlet kitabını okumanızı tavsiye ederim
Umay
2021-05-30T16:14:25+03:00Çok teşekkür ederim:) Aurelius'un kitabında yer alan “Öyleyse, şu anda ruhumu hangi amaçla kullanıyorum? Her durumda, kendine bu soruyu sor; Yönetici ilke denen parçamda şimdi neler oluyor, şu anda nasıl bir ruhum var? Bir çocuğun ruhu mu, bir yeniyetmenin ruhu mu, yoksa bir kadının ya da bir zorbanın, yahut bir evcil hayvanın mı, yoksa bir yabanıl hayvanın mı? diye sor kendi kendine." bölümünden yaptığım çıkarımla birlikte, yönetici ilkeyi tam olarak karşılayan bir tanımın yapılabileceğini düşünmüyorum. Keza kitapta da sık sık "Kendi içine çekil. Yönetici ilke kendisiyle yetinen bir doğaya sahiptir ve doğruyu yaptığında huzur verir." şeklinde tanımlamalar yapılmış. Fikrimce, yönetici ilke ancak kişinin bu kavramı kendisine uyarlamasıyla anlam kazanacak bir ilke.
hisselbirseyler
2021-05-29T23:19:20+03:00Gayet açık, anlaşılır ve bilgilendirici bir içerik olmuş. Ellerinize sağlık. Aurelius'un Kendime Düşünceler kitabında geçen "yönetici ilke" zihnimde canlandıramadığım, karşılık bulamadığım bir kavramdı. Bu kavram hakkında bir yorumunuz var mı?