Kendime bu yazıyı yazmak için 6 dakika verdim. Dolu dolu yaşadığım, üstüne günlerce düşündüğüm her şeyi anlatmak için 6 dakika. Zamanın kısıtlı olduğunu bilmek gerici bir durum. O yüzden mi vedalar vakitsiz geliyor hepimize? Ne kadar vaktimiz kaldığını unutmak, hayatımızı oldukça kolaylaştırıyor ama ben sona yaklaştığımı hissetmek isterdim.

Hiç en güzel anınızın ortasında yok oldunuz mu? 

İnsan kendi hikayesinden nasıl yok olur demeyin. Şimşekler çakar, biraz yağmur yağar. İnsanoğludur bu, bir iki damlayla oluşur; bir iki damlayla buz kesilir.

Tam gülümsemenizin ortasında silindi mi yüzünüz? 

Nasıl olur demeyin. Asılı kalan bir gülüşün acısı, her mutluluk kırıntısında kendini hatırlatır. Bencilce değil mi?

Bencillik bazı saf duyguların anlayamayacağı bir kötülük biçimi. Bencillik, sizin onu aşma ihtimalinizi dahi istemez. Nefreti göze alarak hiç edilen bir sevginin ana konusu, gidip de gidememek ya da tesadüfi bir karşılaşma sonucu bırakılmayan o kol.


"Seni istememeye karar verdim. Pek tabii saygı duymak zorundasın buna. Haberin olmayacak, sevgi iki kişilik ama sen zaten benim yarattığım bir kişiliksin. Sen benim yaptığım bir puttun. Ölesiye taptım, şimdi de afiyetle yiyorum. Haberin olmayacak. Ben seni döndürdüğüm yolların ortasında bırakacağım. Sana dönüş parası da bırakmıyorum. Hatta dönüş de bırakmıyorum. Vicdanlı olsam indireceğim yeri söylerdim ama beni de o bıraktığım otobanın kenarını da asla unutma istiyorum. Yine de sen unutacak güçtesin, buna inanıyorum. Yaptığım şeyler unutmanı kolaylaştıracak, tabii yolda ölmezsen.


Yani kendine iyi falan bak, hayatta da başarılar. Niye mi? Çünkü bu başarılar ancak beni tatmin eder, seni değil. Çaldığım şeyler de bende kalmış, almak için ara beni ama açmayacağım. Helal edersin. Her şeyindim farkındayım ama hiç olmayı seçtim. Senin her şeyin olmak isteyen kim? Hadi, yok oldum ben. Sen beni yok kılabilecek misin anılarından?"


Ben o kolu ellerim pahasına bıraktım. 


20 dakika olmuş, kalemi de bırakıyorum. 


Sanırım ben zamanında bırakmayı beceremiyorum.