bir suçlu göstermek her zaman rahatlatır insanı: işte o.
bütün yiyip bitiren beni, bunu yapamamış olmamdır.
bir suçlu bulmak, çelişkilerin de sonu,
yolun sonu gözükmüştür zira, fail artık meçhul değildir.
suçun sahibini göstermek, 'ben'i arındırıyor
ve aynı zamanda edilgen kılıyor.
çok az kişide olduğu kadar pasif olmanın/ kılınmanın sancısı var çoktandır zihnimde,
lakin, bu bile götür(e)medi beni suçluyu işaret etmeye.
bilmediğimden değil, kaybımı bu işaret etmenin karşılayamamasından.
hırsızın hiç mi suçu yok
emek çalan işverenin,
malzemenin onda ikisini kullanan müteahhidin,
yandaşlarına peşkeş çeken aristokratın,
başını sallayıp maaşını alan memurun,
işini savsaklayan 'emekçi'nin,
ruhsuz şehirlinin,
sefil köylünün,
el arabasıyla pazara düşmüş dini satan 'dinci'nin
hiç mi suçu yok...
hayır dersem inkar etmiş olurum inandığım her şeyi
ve lakin kimin hırsız olduğu değil, hırsızlığın kendisi önemli.
ve sanırım daha çok uğranılan zarar ve ödenen bedel.
hırsıza rağmen korunmaz her şey, kabul,
ama hırsızın çalamadığıdır, sanırım, benim diyebileceğim de zaten...