KUTSAL KALABALIK


İnkâr ve kabul, hece ve gökyüzü, imkân ve acı

Büyük cezaymışsın özgürlük, öğrendim sonunda.


Beni bir gölge doğurdu

sudan ağaçtan rüzgârdan eksik

Gittim ki benden yapılmış boşluktu her yer.


Geniş zamanlı sözler söyledim inanıp güzelliğe

Eyvah ki kalbin minesi akşamla soldu.


Bir eşikmiş suların gittiği, ne kadar akarsa

Herkes ne çok severmiş seni mutsuzluk.


Oturdum kirpiklerden ayetler indirdim aşka

Ey aralık kapıların Tanrısı, dünya senin nen olur.


Uzun çarşılarda bulanık adamlar, sevmesem de

Gelip ağzımda harf harf yalnızlık açarlar.


Ey kendine acımaktan yapılmış sevgi

Nerden bulalım seni özgür kılacak geçmişi.


Yaşamak diye gittim kaç kez unutup zamanı

Önümde bir tabut ardımda bir mezarlık.


Ayna kırıldı. Işık yok. Yalnızlık bitti.

Sen en büyüksün ey kutsal kalabalık!


Ardıç ağaçları… Bana da bir kuş, kaderinizden

Yoksa yapraklarınızdan bir musalla taşı...


Gölge Masalı, S. 42



DENİZİN AYRICALIĞI


Kül uzun sürer, demiştim

Yenilgisini kutsayan bir sesle

Yalnız benim gördüğüm bir uzaklığa bakarak.

İstanbul'u insanın evi yapan

Bir yakınlıktı gövden ve sözlerin

Ihlamur yapraklarından gamzeler alan

Ellerin binlerce göldü masada.


Gölgesi uzun bir yoldan gelmiştim.

Polis çemberinde kaybolmuş caddeler

Yalnız kendi suretini soluyan odalar...

Ne suların aktığı yer, ne rüzgârın ülkesi

Herkes bir yerinden örtüyordu güneşi.

Sesinde denizin büyük ayrıcalığı

Sen bir başka uzaklığa bakarak konuşuyordun:

"Düşü olmayanın yenilgisi de olmaz

Yaşadığı her şey dokurken ömrünü

Pişmanlık insanın kendine kötü bir oyunu."


Gözlerin mi düşlerim mi bilmiyorum

Masmavi büyüyor bozkır geldiğimden beri...


Bütün Şiirleri 2, Şükrü Erbaş, S. 122



KOŞARADIM


Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim

Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak

Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak

Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;

Toprağı, rüzgârı, denizi, göğü

O her zaman bir insanla anlamlı

Tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı

Unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların

Ve ucuz korkuların kör kuyularına

Daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz.


Fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan

Koşaradım gidiyorsunuz işinize

değişmeyen yollardan

Kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze

Uzayan gölgelerle

koşaradım dönüyorsunuz evinize.

Ne kadar uzaksa bir felaket sizden,

o kadar mutlusunuz

Unuttunuz başkalarının acısını duymayı

Küçük çıkarların büyük kurnazları

Alışverişe döndü tüm ilişkileriniz, hesaplı, planlı

Sevgileriniz ayaküstü, ilgileriniz koşaradım

Unuttunuz konuşmayı kendinizi vererek

Düşünmeden bir başka şeyi, içten yalın dürüst

Dışa vurmayı duygularınızı

Unuttunuz, neydi bir ince söze yakışan

en güzel davranış.


Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim

-Ki bu en büyük kötülüktür size-

Yıkanmıyor bir kez olsun yüreğiniz yağmurlarla

Denizler boşuna devinip duruyor bir çarşaf gibi

Gerip ufkunuza mavisini, çiçekler her bahar

Uyanışın türküsünü söylüyor da görmüyorsunuz.

Sizin adınıza dünyanın pek çok yerinde

İnsanlar dövüşüyor ellerinde yürekleri birer ülke

Anlamıyorsunuz inançlarını bir kez düşünmüyorsunuz.

Ömrünüzü güzelleştirecek bir şey almadan hayattan

Bir şeyler bırakmadan ardınızda gelecek adına

Koşaradım tükeniyorsunuz insan kardeşlerim

Koşaradım

Duymadan bir gün olsun dünyayı iliklerinizde...


Bütün Şiirleri 1, Şükrü Erbaş, S. 57-58