Hikayesi ve işleyişiyle bizi adeta bir masalın içine çeken "Suskunlar" 17-18. yüzyıl Osmanlısı'nda müzik, aşk, mevlevilik, iyilik- kötülük temalarını, mistik ve polisiye ögeler içeren bir yapıyla okuyucuya sunuyor.

Roman 3 bölümden oluşmaktadır ve bu bölümler musiki makamlarıyla adlandırılmıştır (Yegah - Dügah - Segah). Karakterlerden bazıları çok sıradan olmakla birlikte, bazıları ise oldukça fantastik kişilerden oluşmaktadır. Roman boyunca birbirinden farklı karakterler, mekanlar ve hikayeler okusak da finalde aslında bu karakterlerin her birinin hikayesinin/kaderinin birbirine bağlı olduğunu ve iç içe geçtiğini görüyor ve tüm bunları okurken de sanki eski bir dostu görmüşçesine bir şeyleri hatırlamak için zaman zaman önceki sayfaları kontrol etme isteğini bastırmakta zorlanıyorsunuz.

Roman bizi bir an olsun bir noktada sabit tutmuyor. Sürekli İstanbul içinde bir yolculuk halinde hissediyorsunuz. Tarihi yarımada, Süleymaniye, Fatih civarında dolaşırken bir anda Haliç'i geçip kendinizi Galata'da buluyorsunuz. Müzisyenler, kahinler, dindarlar, haydutlar, katiller, Mevlevi Dervişleri, saf kötüler, kurtarıcılar, hayaletler, gevezeler ve suskunlar... Dışarıdan bakınca bir cümbüşü andıran bu resim, içinde barındığı rengarenk yapıyla okuyucuya keyifli bir yolculuk vadediyor.

Nilith Dipnot: Daha önce İhsan Oktay Anar okumamış biri olarak kitabın dilinin bana başlarda çok ağır geldiğini ve yaklaşık 8 yıldır bu kitabı defalarca okumaya çalıştığımı da yazıma eklemek isterim :) Bu kitabı 8 yıl önce edinmiştim ve o zamandan beri sayısız kere başladım ve birkaç sayfa okuyamadan yarım bıraktım. Son denememde ise büyük bir merakla sayfaları çevirdim. Belki de bazı şeyler gerçekten de kendi zamanında güzeldir. Bu kitabı okuyabilmek için en uygun yaşım, içinde bulunduğum zamanmış. Eğer ki siz de Suskunlar'ı ilk seferde okuyamamışsanız naçizane önerim, kendinize ve kitaba gerekli zamanı tanıyın. :)

Sevgiler 🌼
N.T.