Tabuların büyüttüğü kız çocukları erken gelişir fakat çoğu kaygılı ergen kalır. Size bu paradoksun açılımını yapmak isterim. 


Korkunun hüküm sürdüğü distopyalarda, kadınlar küçük bir çocukken daha mahallesinde erkek çocuklarıyla oyunlar kuramaz, oynayamaz. Erkeklerden uzak durmak gerekir. Yanlıştır yahu, edepsizliktir. 7 yaşlarında başlar namusunuzun etek boyunuzla ölçüştüğü dönem. Aklınız ermezken işlenir beyninize bazı ölçütler. Şanslıysanız dayak yemezsiniz minicik bedeninizde bir karış etiniz gözüktü diye. Regl olmak ne kutsaldır. Kadın mı oldunuz? Büyüdünüz tabii ya. Terziniz ölçünüzü ayarlar. Size yakışan etek boyu budur, giyeceksiniz. Şşş itiraz yok. Hele ergenlik ateşiyle hata yaparsanız vay hâlinize. Okuldan alınmakla tehdit edilirsiniz. Tabii okula gidebiliyorsanız.


Kimi kız çocuğu büyür de restini çekebilirse var olur. Kendini bulur, kurtulur. Kendi ayakları üzerinde dahi durabilme hakkı verilmemişler için durum daha zordur. Bu anlatıda kız çocuklarının isteklerine karşın: “Evlenince ne halt yemek istiyorsan yersin.”, “Kocan yapsın.” cevabı alan kadınlar ataerkil düzende hep bir erkek tarafından sevilmek ve sahiplenilmek zorunda bırakılır. Doğarlar, çocuk olurlar, erkeklerden korkarlar; yaşarlar, kadın olurlar, erkeklerden korkarlar; ölürler yok olurlar, yine erkeklerden korkup döngüyü kıramazlar. Biçare, zulüm dolu bir hayat.


Peki ya düzeni kendine çevirenler? Libertas gelip özgürlüğünü bir anda bahşetmez bu kadınlara da. Mücadele devam etmektedir. Dünyada kadın olmak zaten savaşın ortasında kalmaktan farksızken öğretilerini yıkmak seni savaşçı yapar. Bu kadınlardan zincirleri kırdığı zamanlar geldiğinde dahi minibüse bindiklerinde korktuklarını, para uzatmaktan çekindiklerini, inmek istediklerinde sesinin çıkmadığını işitirsiniz mesela. Kalabalıktır, erkekler vardır. Yetiştikleri distopyada bu günah ya da ayıptır belki. Bazısı istedikleri hayatı yaşarken aidiyet hissetmekte zorlanır. Kendilerini bildikleri andan itibaren çevrelendikleri tabuların duvarları sağlamdır. Bu yapılanmanın reddettiği bir şey yaptıklarında, yanlış olmadığını bile bile kendilerini suçlarlar. Kendilerine güvenleri olmaz ama saman alevinden bir öfkeyle her yeri yakabilirler. Memelerini saklamak için kambur yürüyen kadınlar, dik yürümek için bir zaman acı çekerler. Tek avuntuları her şeyin eskisinden daha güzel, daha özgür, daha doğru hissettirdiğidir. 


Herkes eşit şartlarda doğup büyümez fakat insan olma hakkı birdir. Kendi olduğumuz gibi, insanca, özgürce, içimizden geldiği gibi yaşadığımız günlerimiz olsun. Saygı görmediğimiz her an öz saygımız pekişsin. Tabuları da üzerimize örülmüş duvarları da yıkalım. Hasarlı hissettiğimiz her noktayı zamanla onaralım. Çünkü biz kadınız, savaşırız, kazanırız.