Yorgundum, yağmur anlımdan damla damla akan terleri saklıyordu. Cebimde şıngırdayan bozukluklarım beni yavaşlatırken elimi cebime attım. Sağ ayakkabım yerde sürünmekten parçalanmıştı. Son bir köşe kalmıştı. Kapıya yaklaşır yaklaşmaz önceden saydığım bozuklukları masaya döktüm. Adam saymaya başladı ama benim vaktim yoktu. Seslendim, "Bugün önemli bir gün, lütfen hızlı olur musunuz?". Adam yüzüme baktı ne kadar gergin olduğumu görünce ürperdiğini hissettim. Saymayı bitirince bana bir kağıt uzattı. Kağıdı kapar kapmaz kapıya yöneldim. Kapıyı geçtim, ve kadife perdeler açıldı.
İşte ordaydı, incecik saten elbisesiyle ordaydı. İnanamayacağım kadar gerçek ve annemin televizyonundakine kıyasla çok daha ince ve zarifti. Bir an sorguladım. Ne günah işlemiş olabilirdim de tanrı bu kadını karşıma çıkarmıştı. Benim gibi parasız pulsuz çirkin ve topal bir adamın onun için hiç şansı yoktu. Bunları bu kadını 2 yıl önce ilk gördüğümden beri ilk kez düşünmüştüm. Ona takıntılı olmama rağmen ona hiç bu kadar yakın hissetmemiştim. Sadece ekranda ve rüyalarımda yaşıyor zannederdim.
Bütün vücudu uyum içinde dans ediyordu. Bütün salondan takdir bekliyordu, tabi farkında değildi herkesin büyüsüne kapılmış olduğunun. Aynı süzülen bir tüy gibiydi. Bir an gözüm omzundan düşen elbisesine takıldı, her zerresine hayran, hayır her zerresine aşıktım ben. Perdeler kapanırken haykırmak geldi içimden, paniğe kapıldım ayağa kalktım. Ayakta alkışlayan insanların arasından sahneyi görmeye çalışıyordum. Öne doğru koşmaya başladım, Perde tekrar açılıyordu o kumral saçları gördüm. Nerde görsem tanırdım. Elinde bir mikrofon vardı ve konuştu, "Teşekkür ederim, iyi akşamlar." Aman tanrım, konuşabiliyormuş. Hayatımda duyduğum en heyecanlandırıcı sesti, midem bulanıyordu. Çıplak ayaklarıyla salondan ayrıldı.