Başıbozuk saatlere ayarlı ayaklarımda,

artık ne gitmek ne kalmak kaldı

çok varmaksız adımlarla

çok vazgeçişli yollar tanıdım 

vaatsiz, sebepsizdim, gençlikmiş...

neredeyse yüz yıllık yıkım

biliyorum artık

diyojen'le yaptığım sabah kahvaltısı delilikti 

fakat uslu durursam hepsi geçecekmiş 


geçecek ve tebessüm edecekmişim.

denilene göre yaşamayı kim istesin 

diyojen bu sabah bundan iştahsız 

belki de benden mütevellit 

ama her halükarda çıldırmak bu 

ya da isabetsiz, bir bulanık can 


neyden bahsedecektim;

ellerimi kışa doğru toprağa vermek varken 

ansızın gelen derenin suyuna uyanmak

ve çocukça seyretmek onu, 

bütün bunlar olurken aklımda mıydı,

yerden göğe kadar hıncahınç kirlenmek 

aklımda mıydı, kim üretir ki bunca levhayı 

boşuna mı yüz kez çevrildim erdemlerden

ses bitmesin diye reva mıydı 

bana böyle sayıklamalar bırakmak 


şakağımı ısıran kepenklerin sesiyle

gün, kim bilir hangi alışılmış marifetle biter

ev yok dönecek, dönecek yer kalbim değil 

ne gökteki yıldız ne yerdeki çamur umurumda 

ancak anlıyorum, anlıyorum ki yazık

yazıktır olan biten

bu yüzden bir hayat

yüzlerce yerinden terk edilebilir