Yüreğim kan ağlıyor, kalbimde derin bir sızı. İnsan nasıl olur da hiç bilmediği, tanımadığı birine üzülebilir diye sorgulardım, başına bir hal gelmiş aciz düşmüş birinin hikayesini duyunca. 20. günün sonunda toparlandım bir nebze. Deprem merkez üssünden kilometrelerce uzakta olmama rağmen inanılmaz bir sarsıntı ile gözlerimi açtığımda öylesine zifiri bir karanlık ve öylesine soğuk bir geceye uyanmıştım ki... Saniyelerin aslında ne kadar uzun olduğunu, yaşamın nasıl bir pamuk ipliğine sarılı olduğunu, kendimizi en güvende hissettiğimiz yer olan evimizin; belki de çoğumuzun adını bile bilmediği bir kişinin inisiyatifine bağlı yapılmış betondan mezarlar olduğunu ve çaresizliğin kelime manasını derinden ve zedeleyici şekilde öğrendik o gece. Kaçışan insanlar, çığlık sesleri, hayvanlar, ağaçlar ve sanki tüm bunları gökyüzünden izleyip üzüntüsünü içinde tutamayan bulutların sağanak sağanak yeryüzüne bıraktığı yağmur. Kimsesizliğin içinde kalmış, yeryüzünde yeraltını yaşamış, yukarısı çığlık çığlığa aşağısı bir nefes sesi duymak isteyecek kadar sessiz, harabe toz bulutları. Bu coğrafyada her ne varsa dünyaya dair, hep gecikmeli yaşandığı gibi depremin önlemi de gecikmeli yaşandı. Aileler, canlar, dün var olan ne varsa; o gün yok oldu. Kimsenin gözüne uyku girmez hal aldı. Kalp atışlarımızı sarsıntı olarak addettiğimiz dakikalar yaşanıyor şu sıralar. Sevdiklerimize sarılmayı hatırladık, saygıyı bir nebze öğrendik önümüzdeki arabanın plakasına bağlı olarak korna çalmayarak ve var oluşumuzun temel nedenini; insan olmayı belki de ilk defa bu kadar derinden anladık. Geç olmadan tüm yıkılan binaların, altında kalan ve gökyüzüne yükselen hayallerin, yetim kalan bebelerin ve en önemlisi tüm canlıların ortak paydası olan yaşama hakkının hatırına; kimse tarafından para için, hırs için, rant için peşkeş çekilmeyen binalarımız da, deprem değil ihmal öldürür, "Sesimi duyan var mı?" cümlelerinden uzakta, mutlu, huzurlu, sağlıklı ve hep birlikte, ayrışmadan, bölünmeden var olduğumuz günlere, aydınlık sabahlara uyanmak dileğiyle.


Unutmayacağız, yüreğimiz hep buruk kalacak ve her gülüşümüzden sonra bir yutkunacağız. Yaşamaktan vazgeçmeyeceğiz, canımızı yakan dağdan taştan dahi hesabını soracağız. Geç kaldığım, sesini duyamadığım herkes beni affetsin. Uluğda buluşuncaya dek, hoşça kalın yüreğimin sızıları, hoşça kalın.