İlk olarak “Tanzimat” kelimesinin anlamını kavramalıyız. Kelimenin kökeni tanzimdir ve “sıraya koymak, ıslah etmek” anlamına gelir. Tanzimat kelimesi Arapçadan dilimize geçmiştir. 3 Kasım 1839’da ilan edilen Gülhane Hatt-ı Humayun ile başlatılan bu dönem edebiyat dünyasında ve Osmanlı'da neredeyse bir devrim niteliği taşımıştır. Tanzimat Fermanı ile batılılaşma fikri ve yönelimi devlet görüşüne dönüştürülmüştür. Bu dönemdeki ıslahatların neredeyse tümü batılı anlamda yapılmaya çalışılmıştır. Bu noktada batılılaşmanın neler çağrıştırdığı ve yanlış\doğru batılılaşma kavramlarının kime göre yanlış, kime göre doğru olduğu gibi sorular nesnel cevaplara sahip olamasalar da kafamızda yer edinmiş olabilir. Batılılaşma derken kastedilen kavram; Avrupa karşısında giderek zayıflamış olan Osmanlı Devleti’nin, Avrupa Devletleri karşısında daha da geri kalmamak ve varlığını sürdürebilmek için onları örnek alarak yaptığı soyut veya somut değişiklikler olarak ele alınabilir. Bu kavramın yanı sıra “modernleşme”, “reform” ve “muasırlaşmak” kavramları da dönemin zihniyeti ve gidişatını niteleyebilir. Fakat aralarından en makul olanı batılılaşma kavramıdır. Çünkü diğer kavramlar daha öznel niteliktedirler. Yanlış batılılaşma kavramına gelirsek, bu kavramı en genel haliyle “batının kötü yanlarını almak, batı özentisi olmak” şeklinde ifade edebiliriz. Tanzimat sürecinin yanlış bir şekilde ilerleme ihtimali ve halkın batının istenmeyen yönlerini benimsemesi fikri dönemin aydınlarını da endişelendirmiştir. Bu nedenle pek çok Tanzimat yazarı bu konuda halkı uyarma amacı ile “yanlış batılılaşma” temalı eserler kaleme almıştır. Bu eserlere örnek olarak “Araba Sevdası” ve “Felatun Bey ile Rakım Efendi” romanları verilebilir. Bu romanlarda örnek alınmaması gereken, kısaca yanlış batılılaşan karakterlerin ortak özellikleri batıyı sadece şekil olarak taklit etmektir. Bu tipler öz benliklerinde uzaklaşıp, kendi kültürlerinde sıyrılıp Batı’nın sadece serbest ve eğlenceli gözüken yanlarına kendilerini adapte etmişlerdir. Dönemin aydınları bu karakterleri mutsuz sonlara ve pişmanlıklara sürükleyerek halkı bu konuda uyarmaya çalışmışlardır. Bu dönemde doğru batılılaşma kavramının üzerinde yanlış batılılaşma kadar durulmamıştır. Ahmet Mithat Efendi doğru batılılaşma konusunda şunları söylemiştir: “Bu halk, Avrupa’nın bilim ve sanayi konusundaki ilerlemesine ortak olsa da ahlak konusundaki geriliğine uymadığı için ahlak anlayışlarını pek güzel korumuştur… Kadınlarına, erkeklerine namus ve masumiyet konusunda söyleyecek söz yoktur, Avrupa’nın diğer taraflarında görülen rezaletler burada bulunmaz.” Bu sözlerle dönemin aydınlarının doğru batılılaşmayı ne olarak gördüğünü az çok anlayabiliriz. İlk olarak Batı kültürü ile, Osmanlı kültürünü birbirine karıştırmamak gerektiği ve batının sadece ilim, bilim, felsefe, askeri, sanat gibi ileri oldukları konularda örnek alınmasının doğru olduğu düşünülmüştür. Kısacası Osmanlı aydınları Avrupa kültürünün alınması gereken, bizden ileri oldukları konuları, kendi geleneklerini etkilemeyecek şekilde örnek alınmasını istiyordu. Hatta bazı aydınlar batılılaşma denen sürecin gereksiz olduğunu bile düşünmüştür.

Tanzimat Dönemi’nde gazetecilik faaliyetleri başlamış ve yaygınlaşmıştır. Bu dönem gazeteciliğin yaygınlaşmasının en önemli sebeplerinden biri halkı batılı anlamda eğitmek ve bilinçlendirmekti. Bu amaç için de halka en kolay ulaşabilecekleri araç olan gazeteyi seçmişlerdi. Tanzimat Dönemi edebiyatı da büyük oranda değiştirmiş ve etkilemiştir. En önemli etkisi de edebiyatımıza gazete, hikaye, roman, tiyatro, deneme gibi yeni türler kazandırmış olmasıdır. Edebiyatta dönemin de etkileriyle “toplum için sanat” ve “sanat için sanat” gibi tartışmalar ortaya çıkmıştır. “Klasisizm, Romantizm, Realizm, Natüralizm…” gibi akımlar ortaya çıkmış ve edebiyatı etkilemiştir. Bu dönemde bir çok ilke imza atılmıştır. Son olarak; cumhuriyetin ilanından sonra, ülke tamamen batılı ve modern olarak kabul edilmeye başlanmıştır.