Frenkler, 1099’da birinci haçlı seferlerinde Kudüs’ü Müslümanlardan alınca birçok Hristiyan kutsal topraklara ibadete gitti. 1119’da Fransız şövalye Hugues de Payens, Kudüs Kralı II. Baldwin ve Kudüs piskoposuna, hacıları korumak için manastıra ait bir kardeşlik, bir nevi bir ordu kurmayı teklif etti. Teklifi Ocak 1120’de kabul edildi ve karargâh için Tapınak Tepesi'ndeki kraliyet sarayında bir kanat vadedildi. Tapınak Tepesi, Süleyman Mabedi'nin harabelerinin olduğuna inanıldığı için kutsal sayılıyordu. Bu sebeple Mescid-i Aksa’ya o dönemde Süleyman Mabedi diye hitap ediliyordu. Karargahları burada yer aldığı ve yoksulluk içinde oldukları için kardeşliğin adı “İsa'nın ve Süleyman Tapınağı'nın Fakir Şövalyeleri” oldu. Bu yoksulluk 1129’da kardeşliğin kiliseye bağlanmasıyla sona erdi. Bu sayede kardeşlik ayrıcalıklı bir yardım kuruluşu konumuna geldi. Hristiyanlık dünyasından para, toprak ve iş aldılar. Soylu aileler, orduya katılıp kutsal toprakları koruması için oğullarını göndermeye başladı. 1139’da Papa, şövalyelerin bütün sınırlardan geçebileceğini, vergi ödemeyeceğini ve Papa hariç bütün otoritelerden muaf olduklarını ilan etti. Bu ayrıcalıklar sayesinde kardeşlik hızla büyüdü ve 15 seferde önemli bir rol oynadılar.

Asıl amaçları ordu kurmak olmasına rağmen kardeşliğin az bir kısmı şövalyeydi. Kalanlar ise şövalyelere destek sağlıyorlar ve ekonomik altyapıyı yönetiyorlardı. En kalabalık oldukları dönemde 15,000 - 20,000 üyeleri vardı. Üyelerin sadece yüzde onu şövalyeydi. Üyeler bireysel fakirliğe yeminli olmasına rağmen kardeşlik, bağışların ötesinde varlıkların kontrolünü almıştı. Örneğin, seferlere katılmak isteyen bir asilzade mallarını kardeşliğe bırakabiliyordu. Sonralarında kutsal topraklara gidecek hacılar gitmeden önce mallarını yerel kardeşliklere yatırıp bazı belgeleri imzalamaya ve kutsal topraklara ulaştığında mallarını oradan teslim almaya başladı. Bu şekilde bankacılığın ilk adımları atılmış oldu. Bağışlar ve iş ilişkileri sayesinde kardeşlik, Hristiyan dünyasında bir ekonomik ağ oluşturdu. Bu sayede Kıbrıs Adası'nın tamamı dahil olmak üzere çok sayıda toprak ve mal sahibi oldular.

12. yüzyılın ortalarında İslam dünyası güçlenmeye başladı. Kardeşlik, diğer Hristiyan ordularla anlaşmazlık yaşamaya başladı. Yıllar süren anlaşmazlıklar, kardeşliği hem politik hem askerî açıdan zayıflattı. Ordunun birkaç başarısız seferinden sonra 1187’de Kudüs tekrardan Müslümanlara geçti. Kardeşlik karargahlarının yerini değiştirmek zorunda kaldı ve Kıbrıs Adası’na yerleşti. Yavaş yavaş bütün topraklarını kaybeden kardeşlik, 1303’te kutsal topraklardaki son arsalarını da kaybetti. Kardeşliğin askeri görevi önemini kaybedince, gelen destek de azalmaya başladı. Yine de toplumda edindikleri yer ve yerel kardeşlikler sayesinde iş yapmaya devam ettiler. Kardeşlere tanımlanan haklar hala geçerliydi. Bu durum, özellikle de tapınakçılar kendi manastır devletini kurma belirtileri gösterdiği için, bazı Avrupalı soylularla aralarında gerginliğe neden oldu.

1305’te Papa V. Clement, hem tapınak şövalyelerinin üstadı Jacques de Molay’a hem de tapınak hospitalierlerin üstadı Fulk de Villaret’e mektup yolladı. Mektupta güçlerini birleştirme imkanını tartışmak istediğini söyledi. İki üstat da pek olumlu yaklaşmadı ancak Clement ısrar etti ve 1306’da onları Fransa’ya çağırdı. De Molay 1307’nin başlarında Fransa’ya vardı ancak De Villaret birkaç ay gecikti. Beklerken De Molay ve Clement, iki yıl önce kardeşlikten atılan bir tapınakçının kardeşlik hakkında yaptığı suçlamaları tartıştılar. Suçlamalar Kral IV. Philip ve vekillerinin de ilgisini çekmiş ve kendi aralarında konuşmalarına neden olmuştu. Aslında suçlamaların yalan olduğu kanıtlanmıştı ancak denilene göre tapınakçılara borcu olan Kral Philip dedikoduları kendi yararına göre değerlendirmeye karar verdi. Borçlarından kurtulmak için kiliseye, kardeşliğe karşı harekete geçmeleri için baskı yapmaya başladı. 13 Ekim 1307 Cuma gününde (13. Cuma ile ilgili batıl inanışın buradan geldiği düşünülmektedir.) Kral Philip De Molay ve birkaç Fransız tapınakçının daha aynı anda tutuklanmasını emretti. Tutuklama izni “Tanrı memnun değil. Krallıkta inancın düşmanları var.” cümlesiyle başlıyordu. Tapınakçı kabul töreninde adayların haça tükürmeye, İsa’yı reddetmeye, uygunsuz bir öpücüğe zorlandıkları iddia edildi. Kardeşler putperestlik ve homoseksüel ilişkilerle suçlandı. Hiçbir kanıt olmamasına rağmen kardeşlik rüşvet, dolandırıcılık ve sır saklama gibi suçlarla da suçlandı. Uzun işkencelerden sonra çoğu tapınakçı suçlamaları kabul etti. İtirafları yasal olmayan yollarla elde edilmiş olsa da Paris’te bir skandal yarattı. Raymond de La Fere itirafında “Haça 3 kere tükürdüğümü kabul ediyorum ama sadece ağzımla, kalbimle değil.” der. 22 Kasım 1307’de Papa bütün Hristiyan krallıklarından tapınakçıları tutuklamalarını ve bütün varlıklarını ele geçirmelerini talep etti. 1312’de Papa, tapınakçıların çoğu mal varlığının hospitalierlere geçmesini sağlayan bir yasa çıkarttı. Kardeşliğin üstadı Jacques de Molay ve Geoffroi de Charney işkence altında suçlamaları kabul etmelerine rağmen itiraflarını geri çekti ve masum olduklarında ısrar ettiler. Bunun üzerine kafirlikle suçlandılar ve 18 Mart 1314’te yakılarak idam edildiler. Kesin olmamakla birlikte De Molay’ın ölmeden önce “Tanrı kimin yanlış ve günahkâr olduğunu biliyor. Yakında, bize ölüm hükmü verenlerin başına bir felaket gelecektir.” dediği söyleniyor. Gerçekten de idamdan bir ay sonra Papa Clement öldü. Kral Philip de yılın sonlarına doğru bir av kazasında öldü. Avrupa’daki diğer tapınakçılar da sorgulandı ancak suçları kanıtlanamadı ve huzurlu bir hayat yaşamaları için serbest bırakıldılar. Ve yıllar boyu birçok savaşta yer alan, yıkılmaz kardeşlik yok oldu.


 

Kaynak:

https://en.wikipedia.org/wiki/Knights_Templar#History

https://www.dailymotion.com/video/x6ssg99



Yazar: İrem Ehlidil