Bir başkadır tarihin kokusu, benzemez diğer kokulara. Sadece burnumuzla değil, tüm benliğimizle kokladığımız bir kokudur. Bu kokuyu içimize çekerken zamanda yolculuğa çıkmış gibi hissederiz, tarih içimize işler adeta. Bunu tam olarak tarif etmek imkansızdır. Sanki soyut bir deneyimin aynadaki somut bir yansıması gibidir. Ancak, yaşayarak anlaşılabilen ama aktarılamaz bir his...

Özellikle eski dini yapılar ve mağaralar, bu büyülü koku ile kaplıdır. Buralarda dolaşırken zamanın varlığını hissedersiniz adeta. Her bir taş, binlerce hikayenin sessiz tanığıdır, yaşanmışlıklarla doludur. Geçmite yapılan acımasız savaşlara şahit olmuş, tanrıya edilen duaları duymuş, eski atalarımızın tuvali olmuş bu taşlar, geçmişin birer elçisidir sanki. Soğuk yüzeylerine dokunduğunuzda ensenizde tarihin soğuk nefesini hissedersiniz. Bu deneyim bazen tüylerinizi diken diken yapar, bazen büyüler, bazense garip bir hüzünle doldurur içinizi. Öyle ki, bastığınız toprak bile bu durumun farkındadır, üzerinde yürürken geçmişe adım atmış gibi hissedersiniz. Burada soluduğunuz hava bile farklıdır, ağırdır. Çünkü tarihi taşımak kolay değildir...