Bitmeye mecbur inanç, yanmakla doğan taş önce

Önce bileklerden söz eden diken dolu ağızlar

Beklemiş su, yarılanmış su, unutulmuş su için en çok

Karlandım bak, bak ne çok tekrar

Yine de tırmanıyorum soluksuz, düne aldanmadan

Sen unutkan ellerinle neyi birleştirdiysen

Neyi bozduysan

gölgen düşer düşmez bir ev tenhadır

ve beyaz bir dünyanın özlemini

İstedin istedin kimse vermedi

Yeterince duruldun bir anı yerinde sayarken

omuzlar ve dirsekler çarpıştıkça

Çırpınıp durdukça kuşların

Susadın aklına hapsolmuş eski hayattan




Dedi ki söz, yarılanmış bir su için gelecek ağızlar

öyle istekli ölecekler ki bu yüzden

yetişmeyecek kupkuru, sanki bozkır yalnızlığında

Ellerimde zamandır kum, ama saymanın bir anlamı yok

Yoldan alır seni telaş, yaşam denen bu

Yaşam denen

Kıyıya vurmuş uzuv gibi hep gitme isteği

İnansaydım kırılırdı kaşığım ve bulmazdım imkansızı

tümüyle ben, direnmezdim resimdeki inanca



Sevginin diriliğinden geçtik

Neden durduk tam ortasında bitmezin

Neden aradık karlar üstünde beyaz ipliği


Karları unut, bu resim kışı hiç görmedi



İçimizde bir yürüyüş ve telaşlı koridorlar

Şimdi uyuştuk bir kokuyla belki

Hata desen de birleşti eksik parçalar,

Kırıldı kaşığım bizi buldu

İçimde aşınmış arzuyla yepyeni bir kin uyandı

Seni gördü sicim gibiyken

Seni ipince sevincinden kavradı

Bırak, bu çağa ait kalın umutlar örmeyi

Çağırsın dursun seni bilmediğin, hiç gücenmediğin kıyılar

İki siyahı tek saydıran gece, hep karşıda duran yüzün

Çünkü söz

Yarılanmış bir su için gelecek kurumuş ağızlar



Bozkırı ben yaratmadım, inanabilirim

Orman sahte bir rüyayken

Bozkırı ben yaşamadım, bulunmadım neredeyse


o yanık çağrıları geri çevirip

Nemli çeneler için özürler dilendi bir bir

inatla yığınlaştılar

durmadan anlattılar, kurtulmak gerekti ellerinden

Kuşları tuttular kül kafeslerde

Bir yudumda inceldi derileri

korkunç inatlaştılar

suyu bölüşmemek için

onlar kim ki durmadan geldiler

izdihamla

boşluğu anlayanlardan bir ben direndim



Sonra kalkıp kayalara dokundum var gibi

Yalın ayak, sırrını paylaştım onun

Burada bozkırla ikizleştim ama

onu hiç kabullenmedim



Bilenme

Savun kendini, bir daha susamayacaksan ancak

Savun, bu kez toprak gibi doyduysan

bana en yakın bakışlara buzz diyeceksen

Sözün hep kızıl, kimsesiz gerçek

Sana yönelen bütün elleri itmeden önce

Önce hiç bilmediğin ayazlarda üşü

Senin için durağan fırtınaları dinle bir kez


Geç kaldı rüzgar

Vazgeçmek için, kumlar içimde birikince

Öyle istekli ölünce inanç

Farz et ki endişe baş döndürüyor

Ben mercekler altında

aramızı açıyorum




Bacakları kırık bu sandalye bizim

Bu hep bekler gibi duran hüzünler

Kimseye faydası yok her gün çarkları döndürmenin

Kızıl bir bulut gibi yürütmenin tüm o sahipsiz başları

Ve uçurumla bakışmak seni özgür kılmayacak

her sofrada oturmakla

bilinmedi yüzün

Ezberi bırakırsan için görünecek,

kuru, diken, için görünecek

Bir avazda varlığın silinmiş gibi bak

Evden yaşın kadar uzaktasın

Öyle istekli ölüm, kanıtsız ölüm ki bu

Yağdırsan kendini, hesap sormak için gürleyip

Konuşsan, kum biraz da seni kayırsa ne olacak




tilki uykusu hafif ve keskin

Sana ikinci bir beyin, sana karalanmış mektuplar önce

Önce ismin ve duraksız bir ıslıkla günn boyu zehir

Dedin ki zor, taş yanmazsa da dünya bu

Öyle kuvvetle gittin ki ardın görünmedi

Korkunç bu ardın görünmedi

Eskittin durdun beyazı, onu deldin

Şimdi

Üstünde hep o güneş lekesi



Beni dinle, söz ver, bir güzel yatışayım

Yapbozları bozayım, düzü terse çevirmeden

Sessizce arzu

Sessizce kin

Beni dinle, söz ver

Tükenirsem tenim bozulur,

çatlarsa boz kır görünür

Bozulmaz beklemenin kemiği



Ve giderirdin eski kuraklığını dünün

Ağzından akanı sil, çünkü orada en büyük yenilgin


Kalmayacağız*

Ne ortasında bitmezin

Ne sivrildiği yerde başların


Kanıtlayamam

Olmasa benim bir yanağım, bir elim, bir bilinmezim

Eve derin mavi kadar yığılan

Yığılan

Yalnız aynadan aynaya beliren gerçeğin

İçimde yetiştiğini kanıtlayamam

büyümemiş tohumlar

Çiğnenmiş çürük sulardan önce

Sana dik yokuş, dikenli yokuş

Sakın dibe vurma diyen yalvarışlar önce

Bunca kor heba olacak, bunca eğriyi bizden bilecekler

Onun için sahipleneceğim incelmiş derini

Hep düşüş, kum saatleri, çevir çevir bitmeyen

Çünkü hızzla içtin zamanı, hızla susadın yeniden

Sandın ki burada bir dahayız

Durguna anlamsız bir çırpınış getirdin


Özrünü unut, bu resim hiç talan görmedi


Oysa bozkırı ben yaratmadım,

Kuru susuzluğuna yangın katan zamandı

Ben ağlayınca kesildi soluğu

Bilenme

onu yüzümde sonsuz bahar taşırsam

uzağına düşebilirim