Türk dünyası dediğimiz şey aslında Türkçe konuşan dünyadır. Türk dünyasının kendisine sorun olarak belirlediği en büyük unsur, ortak iletişim dilidir. Biz, Rusların Tatarlara etkisiyle yıllardır dillerindeki (alfabelerindeki) farklılaşmayı, iletişimin aksamı olarak görüyoruz. Bu alfabeler hem Kiril hem de ondan önce kullandıkları Arap alfabesine göre şekillenmiş seslerin yazımına dönüşmüştür. Kazan Tatar Türkleri Latin alfabesiyle yazma iznine henüz sahip değillerdir. Fakat Türkiye ile yazışmalarında Latin alfabesini kullanırlar.


Türk yazı dilinin başlangıcı, Göktürk dönemine ait olan Göktürk Abideleridir. Eski Türkçe dönemi, 7-8. yüzyıldan başlayıp 13. yüzyıla kadar süren ve tek bir yazı dilinin hâkim olduğu bir dönemdir. Eski Türkçeden sonraki devrede Türkçe, çeşitli şekillerde farklı yazı dillerine ayrılmıştır. Türkistan’daki Türklerin birbirinden ayrılarak ya da parçalanarak büyük kitleler halinde Hazar Denizi'nin hem kuzeyinden hem de güneyinden Anadolu’ya gittiğini görürüz. İslamiyet’in kabulü de bunu etkilemiştir. Büyük değişmeler meydana gelir. Kendi iç yapısında, dil yapısında çeşitli değişiklikleri tetikleyen bir dil değiştirme, Hazar’ın kuzeyinden ve güneyinden ayrılarak devam eden bir farklı coğrafya tercihi gibi sebepler farklı lehçelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Böylece daha önce tek bir yazı diliyken birden fazla yazı dili ortaya çıkmaya başlar. Buradaki etken Türkçenin kendi iç yapısındaki dinamiklerdir.


Kuzeydoğu ve Batı Türkçesi şeklinde iki ayrı kol ortaya çıkmıştır (12-13.yy.). Kuzeydoğu Türkçesi, 13-14. yüzyılda Eski Türkçenin devamı niteliğindedir. Eski ve yeni arasında bir geçiş de sağlamıştır. 15. yüzyılda tamamen Kuzey ve Doğu şeklinde ayrılmışlardır. Böylece Kuzey koluna; Kuzey şiveleri ya da Kıpçak şiveleri, Doğu kolunaysa Çağatay Türkçesi demekteyiz. Doğu kolunun da bugünkü devamı Özbek Türkçesidir. Kuzeybatı lehçeleri; Tatar, Kazak, Balkar, Kırım Tatar, Kırgız, Başkurt, Karakalpak, Kumuk, Nogay, Karaçay, Karay’dır. Bu diller bugün de devam eden Kuzey Batı Kıpçak lehçelerinin temsilcileridir. Hemen hepsinde Eski Türkçenin anlam ve biçim bakımından izleri görülür.


13. yüzyılda Ruslara verilen Kumanlar Kıpçaklarla birleşirler. Dil yapıları da bu yüzden farklıdır. Dolayısıyla da 12. yüzyıldan itibaren Kuman ve Kıpçak adları aynı halkı gösterirler.

Kıpçak (Kuman, Kun) Türkleri, 9 ve 11. yüzyıllar arasında, sınırları Doğu’da İrtiş ırmağından başlayarak, Batı’da Sibirya’ya kadar, Karadeniz’in de bozkırlarını içine alarak, Kırım’dan Kuzey Kafkasya’ya kadar uzanan ve İdil sahasını da içini alan geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Bütün Türklerde olduğu gibi Kıpçak Türkleri de Avrupalı kavimlerle ya da başka kavimlerle ilişki içinde bulunmuştur. Etnik unsurları karışmıştır. 11. yüzyılda Yayık ya da Cayık boylarında yaşayan Kıpçaklar, İdil’i geçip Uzları Batı’ya iterler. Rus Prenslikleri ile komşu olurlar. Rus kaynakları bu durumu ilk kez 1055 yılında Kıpçaklardan bahsederek ifade ederler. Bu tarihten itibaren de Kıpçaklar, Avrasya’nın en önemli unsuru haline gelir. 1080 yılında Kıpçak hâkimiyeti Tuna nehrine kadar yayılmıştır. Gürcistan, Güney Rusya, Bulgaristan, Macaristan ve Romanya’da önemli roller oynamışlardır. Bugün Romanya’da yaşayan Kırım Tatar Türkleri vardır. Hatta saydığımız bu ülkelerde de çok sayıda Kırım Tatar Türkleri yaşamaktadır. Kıpçakların bir kısmı Macaristan’da kalıp Macarlaşmışlardır.

15. yüzyıl sonlarına doğru Altın Orda devleti parçalanır. Böylece bu topraklar üzerinde kurulan Kırım, Kazan ve Nogay hanlıklarının yanında Astır ve Sibir hanlıkları ortaya çıkmıştır. Bu coğrafya dışında yaşayanların büyük bir çoğunluğu Hristiyanlaşmıştır. Bir bölümü de Tatar, Kırım, Nogay gibi adlarla bugüne kadar gelmiştir.


Mısır ve Suriye’de de Kıpçaklar vardır. Aileler, Mısır ve Suriye gibi ülkelere, çocuklarını daha iyi bir eğitim almaları için gönderirler.

Deşt- i Kıpçak sahasına getirilen Kıpçak, Oğuz ve Çerkezlerden oluşan 7000 kişilik ordu sayesinde Türkleşme süreci hızlanmıştır.


Tatar Türkleri çok farklı boylardan oluşur; Kreşin, Mişer, Kazan, Kırım, Karay gibi çok farklı nitelikte ama birbirine çok yakın dilde konuşan, aynı kökten gelen topluluklardır. Kırım Tatarlarının Türkçesi Karaçay Türklerine yakındır. Kırım Tatarları, Karadeniz kıyısında; Karaçay Türkleri ise Elbruz Dağı’nın zirvesindedir. Kazan hanlığının bünyesinde Finler de yaşamıştır. Bugün Finlandiya’da çok fazla Tatar Türkü yaşamaktadır. Ruslar da iki yıl boyunca Altın Ordu devletine vergi ödemiştir. Tatarların etkisi ile Tatarlaşan Ruslar vardır. Almanya’da yaşayan bazı yaşlılar Tatarca konuşurlar. Bunlar Rusların kendi politikalarınca getirilip Tatarların arasına yerleştirilen Almanlardır. Korkunç İvan, Rusya’nın doğusuna Haçlı seferi başlatmıştır. Ele geçirdiği topraklarda yaşayan gayr-i Rus halkı Ruslaştırmak istemiş ve bu girişimlerle kiliseyi görevlendirmiştir. Müslüman Türk Tatarlar arasında sonradan tebaa olmuş ne kadar halk varsa Hristiyanlaştırılmaya çalışılmıştır. İdil Bulgarlarının torunları olan bugünkü Çuvaşlar, Çarlık Rusya’nın hedefi olmuştur. İlk Hristiyanlaştırma faaliyetleri Tatarlar üzerinde olmuştur. Kreşin Tatarları Ortodoks Hristiyan Tatarlardır. Kreşin Tatarlarının çoğunluğu Tatar Özerk Cumhuriyetinde olmak üzere komşu cumhuriyetlerde de varlığını sürdürmektedir.


"İdil-Ural grubu içinde Tatar Türkçesi, en büyük sayıda Tataristan’da, sonra Başkurdistan, Bulgaristan, Kazakistan, Romanya, Çin, Türkiye, Finlandiya, Ukrayna, Kırgızistan, Azerbaycan, ABD, Tacikistan ve bazı Avrupa ülkelerinde, oldukça geniş bir coğrafyada konuşulmaktadır. Rusya dışında kalan Tatarlar oldukça geniş bir alana yayılmış ve büyük bir diaspora oluşturmuşlardır.

Tatarların bir kısmı 18. ve 19. yüzyıllarda İdil-Ural bölgesinden Batı Sibirya’ya göç etmişlerdir. Batı Sibirya ağızları, İrtiş vadisinde, Tobolsk, Tümen, Tomsk ve Baraba'da konuşulur. Bölgedeki Rusçanın etkisiyle Batı Sibirya lehçeleri üzerindeki Tatarca etkisi azalmıştır." (A. Melek, Özyetgin, Tarihten Bugüne Türk Dili, s.18-19)


20. yüzyıl başından itibaren yazı dilleri olarak kullanılan Türk lehçelerimizin sınıflandırılmasında farklı ölçütler kullanılmıştır. Biz Kuzey Batı grubu olarak ele almayı benimsemişizdir. Buna göre Kuzey Batı grubu üçe ayrılır:

I. Karadeniz-Hazar Bölgesi: a) Karaim (Karay), Musevi Türklerdir. Litvanya, Batı Ukrayna, Kırım ve Polonya’da konuşulmaktadır.

b) Kırım Tatar, Kırım Yahudilerinin de dilidir. Bugün Ukrayna’ya bağlıdır. c) Karaçay-Balkar. d) Kumuk, Dağıstan Muhtar Cumhuriyetinde konuşulur.

II. İdil-Ural Bölgesi: a) Tatar b) Başkurt

III. Aral-Hazar Bölgesi: a) Kazak b) Karakalpak c) Nogay d) Kırgız


Bugünkü Tatar Türkçesinin üç ayrı ağzı bulunmaktadır. Bunlar Orta, Batı (Mişer) ve Doğu ağızlarıdır.

1. Orta Ağız: Tatar Türkçesinin bugünkü edebî dilini oluşturan merkez ağzıdır. Bu ağzın temsilcileri Kazan Türkleridir. Bunlar çoğunlukla Tataristan, Başkurdistan ve Ural dağlarının batısındaki bölgelerde yaşarlar.

2. Batı (Mişer) Ağzı: Batı ağzının temsilcilerini Mişer Tatarları oluşturur. İdil grubu Tatarlarına dâhil olan bu ağzın temsilcileri Samara, Ulyanovsk, Sarıtav (Saratov), Penza, Ryazan, Tüben Novgorod, Orenburg, Volgograd, Astrahan bölgelerinde ve Tataristan, Mordov, Çuvaşistan, Udmurt, Başkurdistan cumhuriyetlerinin bazı kesimlerinde yaşarlar.

3. Doğu Ağzı: Bu ağzı konuşanlara Sibirya Tatarları denir. Doğu ağzının temsilcileri Batı Sibirya’nın Baraba, Tomsk, Tümen, Tobol ve Tara bölgelerinde yaşarlar.

(Ahmet, Burhan, Tatar Türkçesi, s. 56-57)


Bu anlattıklarımıza göre Tatar Türkçesinin konuşulduğu coğrafyaları bu şeklide sıralayabiliriz:

Rusya Fed. Tataristan (2.000.000)

Bulgaristan (11.000)

Kazakistan (340.000)

Romanya (24.000)

Rusya Fed. Başkurdistan (1.000.000)

Çin (5000) Türkiye (25.000)

Finlandiya (1000)ABD (1000)

Avrupa ülkeleri (8000)

Ukrayna (86.000)

Tacikistan (72.000)

Kırgızistan (39.000)

Azerbaycan (28.000)

(A. Melek, Özyetgin, Tarihten Bugüne Türk Dili, s.21)


Kaynakça:

Buran, A, Tatar Türkçesi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, No. 2430, s. 54-87, Eskişehir, 2019.

Özyetgin, A. M, Tarihten Bugüne Türk Dili Alanı, Chinese Academy of Social Sciene (Konferans), TURFAN, Çin, 2006.