Yine yeni yeniden tükenen bir günün sonundan selam olsun. Ruhumuzdan, bedenimizden, duygularımızdan kopanlarla biten bir gün daha sona ererken biraz düşünmek, biraz okumak istediğim saatlerdeyim. Tavanların sohbeti çok güzel olur derler, öyle mi acaba? Deneyelim…


Bir şeyler olup biterken yaşadığımız duygular mesela, bazen yok olmak bazen o ana mühürlenmek isterim hep. Çok garip değil midir bu his sence de, bir durumda kaçak bir diğerinde tutsak olmak? Duygular bu kadar zıtken nasıl bu kadar ince bir çizgiyle ayrılabilir ki. Ne yaparsak buluruz tam ortasını. Sussak o noktada mühürlenir kalırız. Hep ihtimal… Konuşsak peki o zaman kaçmamak mümkün müdür? Acıtsak da kendimizi gülebilir miyiz? Saklanmalı mıyız, kaçmalı mıyız, sevmeli miyiz, gitmeli miyiz? Ne kadar çok soru var iç sesimin oluşturduğu diyagramda tavan. Hangisini düşüneceğimi şaşırdığım sorularımla karmakarışığım… Peki sence cevap hangisinde saklı? Neye odaklanmak gerekiyor? Bu monologdan kurtulmanın yolu ne sence?


Sevgili tavan, benim kaleme aldığım soruları duygularının sonsuz mürekkebiyle sana döken arkadaşlarım varmış, duydum. Söylesene onlara onlar da yazsınlar, yazalım ki birbirimizi duyalım. Cevapları beraber bulalım. Acılarımızdan, umutlarımızdan tanıyalım birbirimizi. Bu soruların her birini sonsuz cevapla dolduralım. Tamam, yine dimdik duralım ama yaralarımızı da sevinçlerimizi de beraber karşılayalım. Denemeye değmez mi sence de? Mesajımı sana emanet ediyorum. Her gece başka birine ilet. İlet ki bir umut doğsun bulutların arkasından…