bu, kalbimin ve aklımın sana ayak uydurmasıdır

bırak çalsın çengiler, kopsun cümbüş

bir kere daha öpüşelim, kapanmadan gözler.


Ve’l-leyli, rüzgarın raksı, meyli

belki hatmetseydim Kerîm’i

açardı kapıları, bütün ayetleri


yaştayım ve sondayım

fatih’in fethettiği yerde

takılı kalır ayaklarım

günleri sayan bir günahkarım


tutan ellerini götüreyim desem

gidilebilen hani namütenahi

biraz esrik biraz semavi


eski kelimelerin, eskimeyen hatırına

ve dahi nispet olsun diye şaşkınlara

dokunsam bir kere daha sana


kendimi bıraktığım boşlukta

soluğum buluyor seni

uzuyor soluğum ve boşluk da…


aramak ve bulmanın tanrısı

sen olmasaydın karşımda

getiremezdim iki kelimeyi bir araya

-seni seviyorum


kanmış suya ürkek ceylan

mavi kubbede uçan haykırışlar

yerde kalabalık çığırışlar

nereye varacak bu isyanlar


acizin kim olduğunu bilen bir hurdacı

çıplak eliyle dokununca demir saplara

yanmıştı kalbim, doluvermişti acılarla


buharlaşan sözlerimde

bin his ve bin beş yüz hayretimsi kisve

ayakta görülen rüyalar anlatılır mı hiç?

kimseye.


yola seninle çıkmadım ama

yokuştan seninle indim hatırla

ihanete yer yok yokuşlarda

unutma.


kendini şair zanneden bir ağaç olsaydım

bütün yapraklarımı dökerdim sana

sen varken altımda.


yağmurlu veya yağmursuz bir günün sonunda

övünür dururdum kendimle

en güzel bakan ben olurdum bedenine


sen dinlerken hışırtısını yapraklarımın

ben sadece seni izler ve susardım

şimdi bu şiir sayılmaz mı sevgilim?