er geç savaşacaktım bu özlemle

bir eylül günü damarlarımı

yorumsuz bir suskunlukla boyayan

ürkmekle boşalan kelimeler

yetmeyecekti bu varlığı sürdürmeye

er geç savaşacaktım

ölüm hizasına yazılmış yokluğu

ödenmesi mümkün bir günah saymakla


er geç ellerinin meşakkati uzak olacaktı benden

kollarının diriliği

dilinin dinginliği

yapmacık sevgiler gibi ışıltılı duracaktı

yokluğun, yokluğumuz

kelimelerin karnını yaran keder

elbette sevgimin de karnını yaracaktı


şaşmıyorum bu yüzden

mührünü kanıma kötücül düşlerle bastıran yalana

göğsümün kabuğunu soymaya çalışırken

yumuşak bir hançere dönen mutluluk rolleri

belgeler istedikçe

yol uzatsa bile önümde

şaşmıyorum


garipçe tünediğim köşeme göz koyanı vurmaktan

kimse yargılamıyor beni

tam göz hizamda durdukça

en domuz hakimler, insafa geliyor

parmaklarımı vakitlerle kırarak ödetiyorlar her şeyin cezasını

acımıyor, acımıyor...

hiç acımıyor

cılkı çıkıyor yeniden doğmanın

ruh rahmine kilit vurduruyor birileri

şaşmıyorum bu yüzden

eti kokmuş bu düzende

çıldırmak lüksünü, el tersiyle itenlere


kötü bir hismiş gibi küfürlere sarılıyor

düşümde suretinin hasreti

hafifliyorum sanıyorum önce

sonra bastıkça basıyorum nefreti

el yüzlerine

birkaç isim kazık çakmış zihnimde

ne umutları varsa

iştahsız bir göğüs ağrısıyla

son bulsun istiyor içim


yalnız yürümek zindanlarını, ağrılarla hür bırakan akşamlarım

o akşamların şehir havası hüznü

şehirden ayrılamamanın hüznünü boğuyor

bunlarla övünmüyorum

ama asla-da dövünmüyorum

annem pervasızlık damgalıyor ahlakıma

ellerim sallantılı bir vedaya kusuyor

kusuyor ellerim, bitenlerden

bitmeye yüz sürenlerden

gündüzlerin sahteliğinden


şaşmıyorum bu yüzden

yüzümden alevini çekmeyen bu yalanla

er geç kavrulup, kül olacaktım

yeni bir sevgiye imrenen kollarımın

sonu yine, yine, yine senden olacaktı


yaşananların perişan güzellikleri

veya yaşananların pırıl pırıl iğrençlikleri

bir yeni sevgi aldanışının gölgesi altında

dayanıksız yakalayıp

er geç azâb edecekti bana


göğsümde unutmanın mermilerine açtığım yerleri

ellerinde olmazlıklarla bekleyen günlere bırakıyorum

zaman ne kadar geçerse geçsin

kalbim hırpalanmaya hazır,

ezik büzük biri gibi ismin önünde

ne kadar uzak olursak olalım

benim üstümde tepiniyor

varlığının yorgunluğu, yirmi altı senelik bir ağırlıkla

sesim alçalıyor sandıkça

bu yüzden yükseliyor


şu sokağa vursam kendimi

kirli sularda, zihnimin tek sûreti hep sen

bu sokağa vursam kendimi

yüzümün kibrini taşırdığım adımlarım

hep sen

büyüsünü ve huyunu bin küfürle çözdüğüm

bu şehir, bu celladım şehir

meymenetsiz bir tadı, vazgeçmiyor genzime ısırtmaktan

şaşmıyorum bu yüzden

ölmeden cesedimi kemiren hırçınlıklara


artık dudaklarında beni

durmadan alaca soluklara mahkum eden

o iştahı özlemiyorum

şaşmıyorum bu yüzden

sağlam hançerlere içimde fingirdeşen

yabani şehvetleri aramıyorum

korkmuyorum bir arzuya yüzümü dönmekten

uysal şehvetleri aramıyorum

bilmek istemediğim için gülüyorum yüzlere

görmek istemediğim için sözcüklerini


alnımın çatığını dert etmiyorum

alnımın çatığını dert edenleri, dert etmiyorum

şaşmıyorum bu yüzden

yumruk geçirdiğin masaya, gövdesini sermekten istifa eden göğsüme


elimin iliğini, dilimin deliliğini

kesip atıyorum bu kez

geniş geniş israflarla varlığımdan

çirkinliğim muhteşem kalıyor, bu ruhlar yanında

kıyas ettiğim her şeyin, ölümünün acısını çekiyorum

yok, başka bir sıyrılış bu kapıdan

yok, başka bir halka içine kaçılacak

er geç ödenecekti bu devletçi yanımın

sadakat israfları

kendi soktuğum hançeri, kendim çıkartacaktım

kalbimin leylak çevrili kabrinden

kalbimin taziyesinde son görev benimdi

er geç yerine getirecektim

yok, başka sıyrılış bu çürük et kokusundan

şaşmıyorum bu yüzden


gözlerim, gördüklerinden dile gelmiş

tövbe ediyor

ruhumun iştahını söndüren yokluk

aleddevam yürekleniyor yeni iştahlara

tövbelerle çarpışan iştahlara şaşmıyorum

hemen, insan olmaya yoruyorum

lâubâlî acılardan, senin saygın acılarına kaçıyorum

her çarpıntıyla, kıvrım kıvrım can çekişen sezgiyi

kucaklayıp, belki bin kez önüne seriyorum

elimde olsa kabrime deviririm delirişlerimi

elimde olsa bir soylu kargaşaya sokar, çıkartmam kafamı

ölür dilim şikayet yorgunluğundan, yine susmaz

ama şikayet ettikçe düşen yüz senin, kıyamıyorum

şaşmıyorum bu yüzden

ruhun gibi, kilit vurulmuşluğuna kalbinin.