"Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum."
(Sayfa 23)

"Neye üzüldüğün belli değil. Halin vaktin yerinde olsaydı ağlamazdın. Radyoda mevlüt dinlerken de, askerlerin geçit resmini seyrederken de ağlamazdın dertli olmasaydın."
(Sayfa 43)

"Bizlere uygun görülen kadere her yerde karşı çıkmalıyız. Küçük oyunlara gelmemek için bu gecekonduya taşındık, büyük oyunlar oynayacağız. Çevremizdeki eşyayı basitleştirdik, sade bir dekor içinde vereceğiz temsillerimizi. Pahalı yaşantıların yüksek soğukluğundan kurtardık kendimizi; dört renkli ve resimli bir hayatın içindeyiz. İşte hürriyet budur, albaylarım..."
(Sayfa 71)

"Beklenen geç geliyor, geldiği sırada insan başka yerlerde oluyor. (Manevi bakımdan, demek istiyorum.)"
(Sayfa 73)

"Beni hep durduruyorsunuz albayım. Bir gün beni kimse durduramayacak. Ve kendimi rezil etmeme izin verilmedikçe, ben de elalemi rezil etmeğe devam edeceğim. Ve herkes kaybedecek bu yüzden."
(Sayfa 75)

"'İyi. Yaz bakalım: Gerçek, başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçüdür.'
'Birimi var mı Hikmet Amca?'
'Birimi insandır.'"
(Sayfa 109)

"Hayır, bütün kusurlarıyla seviyorum onları. Belki de bu kusurları yüzünden seviyorum."
(Sayfa 151)

"Eşyanın sürekliliğinden çekiniyorum. Bu sürekliliğin kendisine ulaşmasından korkuyordu. Yaklaş onlara, dokunmağa çalış. Onlara uyuşmağa çalış. Hayır, kaybolurum sonra, eşyanın içine düşerim."
(Sayfa 155)

"Fakat ben eşya gibi olamam. Eşyanın belirli kuralları var: Ne zaman ne yapacağı belli. Ben, istesem de, bunu beceremem."
(Sayfa 156)

"Hayallerine bile hükmedemez mi insan? Böyle yerleri atlıyordum, neyse, bazı ayrıntılara girmiyordum. Oysa, ayrıntılara inilmezse sonuca nasıl ulaşılabilir? Hiçbir yere ulaşamıyordum. Başarısızlığın yarattığı öfke yüzünden hayallerimin düzeni bozuluyordu: Pusuda bekleyen kötü hayaller, eziyet eden görüntüler birden saldırıyordu üstüme. Yarım kalmış işkenceler, artık sıralarının geldiğini düşünerek ortaya çıkıyordu."
(Sayfa 156)

"Ölüm gibi, tatsız ve bir türlü söylenemeyen bir kelime havada dolaşıyor ve onların diledikleri gibi yaşamalarını engelliyordu."
(Sayfa 202)

"Şimdiye kadar neredeydiler? Bu dünyada anne-baba-çocuklar üçlüsünün dışında kalan her topluluk, insan ilgisinin (sebebi ne olursa olsun) dışında mı kalmalıydı? Evet, kalmalıydı."
(Sayfa 203)

"Hiçbir işe yaramam ben. Bunun için de sağ kalmama müsaade ediliyor herhalde. Ben işe yaramasını bilmem. Ben, insanın karşısında oturmasını bilirim. Bazen, anlayışlı bir görünüşle susmasını bilirim, bir şeyler yapmak gerektiğini hissettiğim zamanlar da bir şeyler yapıyormuş gibi yapmasını bilirim. Mevzu ne olursa olsun, sonunda kendimden bahsetmeden kendimi methetmesini bilirim. İyi ve güzel insanlar, kendileri ve başkaları için hayatlarının bir manası olan insanlar ölürken sağ kalmasını bilirim ve bütün bunları, başkalarından biraz daha iyi ifade etmesini bilirim, şimdi yaptığım gibi."
(Sayfa 205)

"Ne var ki, dünyada 'sizi anlıyorum' gözlerinin sahteleri türemişti, gerçeği sahteden ayırmak çok zordu. 'Sizi-anlıyorum-konuşmanıza-ihtiyaç-yok' ya da 'siz-onlara-bakmayın-yalnız-gözlerime-inanın' bakışlarının çoğu aslında 'bugünü-geçirmek-için-aslında-birine-ihtiyacım-var' kalıbından ibaretti. İnsanın, böyle sahtekarları görünce, başı ağrıyordu."
(Sayfa 214)

"İnsan, sevdiğini üzmek pahasına ondan yararlanmağa çalışıyor. Bu arada benim gibi, aşağılık durumlara düşüyor. Çünkü neden? Çünkü yalnızlık ve karanlık onu vahşileştiriyor."
(Sayfa 259)

"Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme katılıyor. Bir yandan da konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size, nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan, bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım."
(Sayfa 259)

"İnsanlık öldü. Belki de hiç yaşamamıştı. Belki de benim insanlığım diye bir şey yoktu. Ben hücremde yanlış hayallere sürüklenmiştim. Korkaklığımı insanlık sanmıştım. Yalnızlığı insanlık sanmıştım."
(Sayfa 260)

"Kiminle konuştuğunun farkında mısın? Beni hemen anlamalısın çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz; yaşarken anlaşılmaya mecburum. Ben Van Gogh'un resmi değilim, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız. Beni tanımalısınız ki benden bahsedin, çocuklarınıza beni örnek gösterin."
(Sayfa 318)

"Sinirimden gülüyorum albayım. Çünkü artık sinirlerim gülmek için kafamın neşelenmesini beklemiyor. Bu karamsar beyinden bir kahkaha çıkamayacağı için artık ben gülmüyorum, sinirlerim gülüyor. Hepsi bağımsızlığını kazandı albayım, pardon, doktor..."
(Sayfa 337)

"Ülkemiz büyük bir oyun yeridir. Her sabah uyanınca, biraz isteksiz de olsak hepimiz sahnenin bir yerinde, bizi çevreleyen büyük ve uzak dünyanın sevimli bir benzerini kurmak için toplanırız. Küçük topluluklar olarak, birbirimizden bağımsız davranarak ve birbirimizi seyrederek günlük oyunlarımıza başlarız."
(Sayfa 350)

"Ben değişmedikten sonra albayım, sözlerin ne önemi var?"
(Sayfa 356)

"'Biz, demenden hoşlanmıyorum,' dedi Hüsamettin Bey. 'Çevrendekilere karşı hürmetin gittikçe azalıyor. Kendine güvenin kalmadıkça etrafına saldırıyorsun.' Sizi ben yaratmıştım albayım. Bu nedenle, benimle birlikte zayıflıyorsunuz. Bu yüzden bana öfkeleniyorsunuz. Haklısınız. Ben hepinizden sorumluyum. Oyunbozanlık edemem. Bana bağlanan ümitleri boşa çıkaramam. Kendi yapamadıklarınızı benden bekliyorsunuz; öyle söz vermişim. Benim hafiflik etmeme kimsenin tahammülü yok. Hafiflik gösterdiğim zaman da sevimliliğimi kaybediyorum zaten. Yorgun oyuncularla temsili sürdürmek zorundayım. Yoksa sonum kötü olacak."
(Sayfa 357)

"Seni bütün kötülüklerinle birlikte seviyoruz, diyorlar ya, ondan istemiyorum işte. Sevseler de neden hiç unutamıyorlar? Genel af ne zaman çıkacak albayım? Hani bütün sonuçlarıyla suçları affeder ya, ne zaman kavuşacağız ona?"
(Sayfa 357)

"Kolay mı albayım? Akıl insanın yakasını bırakıyor mu? Fakat, afla birlikte şartları da düzeltmek gerekiyor albayım. Yoksa serbest bırakılanlar ümitsizlikten, yapacak başka bir şey yapmadan yaşanamayacağı için, iyi bir şey yapmasını öğrenmedikleri için ve kötü bir şey yapmaktan başka çareleri olmadığı için aynı suçları tekrar işlerler. Başka çare yoktur albayım. Genel af, aslında değişik bir işkence yoludur. Yoksa affederler miydi? Dünyada bedava hiçbir şey yoktur albayım."
(Sayfa 358)

"Aslında bunlar beni ilgilendirmiyordu. Gerçekle gerçek dışını ayıklamak eleştirmenin işiydi, bu sıkıcı görev onlara verilmişti. Ben zaten bu ayrımı pek iyi anlamamıştım. Ayrıca, insanın ve eşyanın gerçekliğiyle değil, benimle olan ilişkisiyle ilgiliydim. Hüsamettin Tambay, Hikmet için 'öteki ben'dir dedikleri zaman, hiç çekinmeden 'Öteki ben, senin babandır,' diye karşılık verebilirdim."
(Sayfa 364)

"Bana vaktiyle iyi davranılmadığı için sonunda çileden çıkmıştım. Ben artık 'ihaneti'i oynayabilirdim ancak; ne var ki, bilet alan her namuslu vatandaş, oyunun sonuna kadar beni seyretmek zorundaydı. Ben demokrasiden ve insan haklarından bunu anlıyordum. 'İhanet' de konuşmalıydı ve ilgi görmeliydi."
(Sayfa 364)

"İnsan korktuğu halde yaşıyor. Bir şeyler yapmak istediği için, korkunun gölgesinde kendini oradan oraya vuruyor. Çok acıklı durumlara düşüyor insan, dostlarım!"
(Sayfa 378)

"İyi romanların okuyucusu olmaktansa kötü romanların kahramanı olmak istiyordu. Bütün ümidini buna bağlamıştı."
(Sayfa 379)

"Yaşamak, yaşlanmak demektir, ölmek demektir."
(Sayfa 381)

"Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da başkaları tarafından okunmazsa hem ölünür hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da, ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, müelliflere göre bu durum daha acıklıdır."
(Sayfa 386)

"Olayları hatırlıyorum, nedenlerini hatırlamıyorum. Buyurun size mesele! Peki nasıl kötü oluyorum? Zamanla. Doğru. Zaman her şeyi hallediyor değil mi albayım?"
(Sayfa 389)

"Herkes kendine bakmalı. Herkes kendini sever. Aziz varlığımızı koruyalım. Bizi, biz olduğumuz için sevmezler; sağlam olalım."
(Sayfa 390)

"Her gün başkalarında görüyoruz da, aman bize bulaşmasın, diye susuyoruz bu kötülüklere."
(Sayfa 394)

"Kusura bakmayın, sıkıntım var. Kendimi yaşamak zorundayım."
(Sayfa 398)

"Bir şey kaybetmek korkusuyla yaşamayalım. Ne olacak, endişesine kapılmayalım. Bırakalım da zaman her şeyi halletsin."
(Sayfa 398)

"Annem, benim ölümden korktuğumu bilirdi, bunu bildiği halde gene de ölmüştü."
(Sayfa 420)

"Gerçekten anlamıyordum. Nasıl ağlıyorlardı hiçbir şey anlamadıkları halde? Şimdi ben de, söylediklerimi anlamasalar bile bana ağlamalarını istiyorum. Belki de sözlerimin tam anlaşılmamasını, gene de benim için ağlanmasını istiyorum."
(Sayfa 424)

"'İnsan, haklı olduğunu bile bile kaçar mı?' Sevgi, 'Kaçabilir,' dedi, kendine güvenen bir sesle. 'Evet,' dedi Hikmet de. 'Bu kadar haklı olduğu halde böylesine haksız görünmeğe dayanamamıştır. Kaçmakla bir bakıma dünyayı suçlamaktadır belki de. Böyle bir toplumun içinde yaşayamayacağını anladığı için kaçmaktan başka çare bulamamıştır.'"
(Sayfa 441)

"Değerlendirmek! Ne kadar boş bir söz. Değerlendirmek kaçmaktır, değerlendirmek yalnız bırakmaktır; yaşantısının ağırlığına dayanamayan birini yaşarken öldürmektir."
(Sayfa 444)