Gecelerini geçirdiği saçma sapan insanlardan ve sabah uyandığı, tanımadığı evlerden yılmıştı artık. Gözünü açtığında nerede olabileceğini, eve nasıl dönebileceğini ve arkasını döndüğünde nasıl bir adamla karşılaşacağını düşünmek istemiyordu. O sabah da çoğu sabah olduğu gibi başında bir ağrıyla uyandı. Gözlerini zor bela açtıktan sonra nerede olduğunu idrak etmeye çalıştı. Yatakta kendinden başka bir ağırlık hissetmediğinde biraz daha rahatlayarak sırtüstü yattı ve tavana baktı. Gözleri ışığa alıştıktan sonra kaşlarını çatmayı bırakarak yatakta doğruldu. Gözleri kıyafetlerini aradı; elbisesinin karşısındaki tekli bej koltukta, külodunun da yerde olduğunu gördü. Yanındaki komodinde duran çantasını açıp telefonunu çıkardı. Normal şartlara göre erken bile uyanmış sayılırdı.

Yataktan kalktı, kıyafetlerini aldı ve tuvalete girdi. Evden ses gelmiyordu, duş alabileceğini düşündü, bu şekilde dışarı çıkamazdı. Sıcak suyun saçlarından aşağı dökülmesiyle vücudu az da olsa gevşedi. Bir an için ellerini kaldırıp saçlarına götürecek gücü kendinde bulamadı sonra olabildiğince hızlı bir şekilde oradan çıkmak istediğine karar verdi ve zoraki bir güçle önce saçlarını sonra da vücudunu yıkadı.


Tuvaletten çıktığında en az dün geceki kadar güzel görünüyordu, gözündeki torbalar onu ele vermese yorgun olduğu anlaşılmazdı belki de. Temizlenmiş, kıyafetlerini giymiş ve kendini dışarı atabilecek kadar kendine gelmişti. Komodinin üstündeki çantasını alıp odadan çıktığında evde gerçekten de kimsenin olmadığını fark etti. Gece kiminle olduğunu hatırlamıyordu, evin içinde fotoğraf bulabileceğini düşünerek gezinmeye başladı. Salonda televizyon ünitesinin üstünde birkaç çerçeve vardı. Hoş bir adamdı ve yüzündeki gülümseme ona çok yakışıyordu. “En azından hoş bir adammış.” dedi kendi kendine.


Karşısındaki yüzün bir önemi yoktu onun için, özellikle geceyi geçirdiği adamların yüzünün. Herhangi bir yerde herhangi biriyle tanışıyor, konuşuyor ve sadece geceyi geçiriyordu. Sabah uyandığında tek hatırladığı gözleri, burnu, dudakları olmayan boş bir yüz oluyor; çoğuyla sabah yatakta tanışıyordu. Bir önemi yoktu, değer vereceği insanlar değillerdi.


Herkes istediğini almış oluyordu işte. Hoş bir kadın, hoş bir adam, uzun süren bir konuşma, güzel geçirilen bir gece ve sabah bir daha görüşmemek üzere ayrılan iki insan; iki taraf için de kazançlıydı. Çok uzun zamandır bu şekilde düşünüyordu. Birine değer vermek, birine karşı sorumluluk duymak, birine bağlanmak istemiyordu. Uzun bir süre önce kendini herkese kapatmıştı, kendine bile. Artık kendi bile bilmiyordu neyi neden yaptığını; o an onu tatmin ediyorsa yapıyordu, bu onun için yeterliydi. Adamakıllı düşünmüyor, anlık zevklerine odaklanıyordu. Bu durum onu rahatsız etmemişti, kendine ayak uydurmayı öğrenmişti ve yavaş yavaş sınırlarının kalktığını fark etmemişti bile. Neredeyse hiç sınırı yoktu, doğru yanlış algısı da gittikçe kaybolmuştu; dikkat ettiği tek şey kendi mutluluğuydu, bu da mutluluk diye adlandırılabilinirse tabi.


Her şeyini yanına aldığına emin olduktan sonra evden çıktı. Sokağa çıktığında evinden çok da uzak olmadığını fark etti. Yürüyebilirdi ama ayakları zaten bütün gece aynı ayakkabıyı giyinmekten zonkluyordu. Taksiye binmeye karar verdi. Önünden geçenlerden birini durdurdu ve adresi verdi. Taksicinin onaylamayan bakışlarını görebiliyordu, umurunda değildi açıkçası; onu yargılamak, hiç tanımadığı bir insana kalmamıştı sonuçta. Tanıdığı sokağı görünceye kadar yolu izledi, bir an önce kendi yatağına gitmek istiyordu. Taksiden indi, ağır ağır evine çıkan merdivenleri tırmandı. Kapıyı ardından kapattığında ilk işi üstündekilerden kurtulmak oldu. Elbisesini olduğu yere bıraktı ve ayaklarını sürüyerek odasına gidip kendini yatağa attı.


Ağrıyan birkaç yeri dışında bir sıkıntısı yoktu. Onu rahatsız eden ya da hoşuna gitmeyen bir şey olmamıştı, peşine takılan bir manyak da. İyi bir uyku ve birkaç ağrı kesiciden sonra tam anlamıyla kendine gelebileceğini düşünüyordu. Bugün boş günüydü isterse bütün gün de yatabilirdi, ertesi gün kalkıp işe gitmesi gerekecekti. Bazı şeylerin ne kadar tuhaf olduğunu düşündü. Hayatında bir sürü insan vardı ve hiçbiri onun bu yönünü bilmiyordu. Sanki geceleri herkes uykuya daldığında onun rüyası başlıyordu. Dün gece yaşadıklarının benzerlerini yaşıyor, saat on ikiyi vurunca bal kabağına dönüşüyor ve ertesi gün yine işe gidiyordu. İnsanların gözünde, onu hep bildikleri gibi kalıyor, kimseye bu külkedisi masalından bahsetmiyordu. Uykuya dalmadan önce kendi küçük külkedisi masalına gülümsedi.