Beni yolumdan alıkoyan ne? Bu ufacık oyuncak öyle değil mi? Dükkanı kapatmış eve dönüyordum. Yorucu bir gün olmuştu, gırla insan gidip gelmişti. Omuzlarım düşük, suratım asık ve aksak adımlarla yürüyordum. Gece epey kar yağmıştı, hava buz gibiydi. Sert karın üzerinde dengemi kurmakta zorlanıyordum. Botlarımdan çıkan gıcırtıya alışmıştım ve duymayı reddetmiştim artık. Sokak sessizdi, tek tük insan vardı. Bunların da benim gibi hali kalmamış görünüyordu. Sıcak yataklarımıza girip günü bir an evvel bitirmeyi arzuluyorduk.  

Mahalleme girdiğimde kepenklerini indirmek üzere olan komşuma selam verdim, işler nasıl diye sordum. 

-Hem de nasıl! Diye inledi, yakasını silkmişti. Hiç bitmeyecek sandım, dedi. Gülümseyerek yürümeye devam ettim.   

Apartmandan komşum ve yaramaz kızı iniyordu, başımla selamladım onları da. Çocuk bana dil çıkardı, annesi uyardı ve kızı çekiştirerek uzaklaştılar. Gülümsedim ve çocuk istemediğimi düşündüm. Kafamı kaldırıp göğü seyrederek yürüdüm bir süre. Apartman kapısına yaklaşmıştım, cebimdeki anahtarı yokladım. Bu sırada ayağım yumuşak bir şeye takıldı, ne olduğuna bakıp uzaklaşmaya çalışacakken diğer ayağım da o şeye dolandı, saniyeler sonra kendimi sert ve soğuk zeminde buldum. Yüzüstü kapaklanmıştım, darbeyi yanağım üstlenmişti, elmacık kemiğimin çatladığını işittim. Acıyla inleyerek sırtüstü döndüm ve soğuktan hissetmediğim parmaklarımı yüzüme örttüm.  

Bir süre soluklanıp hareketsizce uzanmaya devam ettim. Kemiğin ağrısı giderek şiddetleniyordu, sövmeye başladım. Ağzıma gelen tüm küfürleri sokakta oluşumu umursamadan bağıra bağıra söylemeye başladım. Kaldırıma, soğuğa, müşteriye bile sövdüm. Acının etkisini yitirmesini bekledim ama gidecek gibi değildi, boynuma inmeye başladığını hissediyordum. Darbe vurduğu yerle yetinmemiş, kırdığı yerden çatlaklarla yayılıp her yeri ele geçirmek istiyordu. Eğer yatmaya devam edersem tehdidin beni esir alacağını, belki de yatalak kalacağımı dehşet içinde fark ettim. Hızla doğruldum, boynum acıyla kasılmıştı, elimi omurgama götürdüm başım kopacak sanıyordum. Sırtım buz tutmuştu, ter içindeydim, vücudumdaki su sanki beni terk etmek istiyordu. Bu soğukta, şu anda nasıl bu kadar ateş bastığını anlamıyordum. Bir elimle yerden destek alarak zar zor ayağa kalktım, gözümün önünde siyah ve sarı benekler uçuşup duruyordu, midem hareketlenmeye başlamıştı kusmak istiyordum. Refleksle öğürdüm ama boş midemden hiçbir şey çıkmadı.  

Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım, kafamı iki yana salladım boşalsın istedim. Hiçbir şey değişmedi, yardım umuduyla etrafıma baktım. Sokak bomboştu. Komşu dükkanını kapatmıştı, anneyle kızı hangi cehenneme gittiyse daha dönmemiştiler. Tüm bu hengamede nihayet niye düştüğümü merak ettim. Her şeyin sebebini görmek için hızla ve hırsla taradım çevreyi. Gördüm. Bir oyuncaktı. Peluş, aptal bir oyuncak! Tek gözü çıkmış, götü ıslak, kararmaya başlamış pis bir oyuncak.