-Ne arıyorsun insanoğlu?

-Teselli arıyorum

-Hayır, hakikaten ne arıyorsun insanoğlu?

-İnsanlık tesellimi! Yitirdiğim insanlık tesellimi…

Bulmak için aramak, aramak içinse tanımak lazım. Biz insanoğlu, aradığımız teselliyi yeterince tanıyor muyuz? Neye benziyor, nasıl görünüyor biliyor muyuz? Bizim gibi insanı mı andırıyor yoksa gerçek bir insanı mı…

-Neye benziyor senin tesellin insanoğlu?

-Bana, sana, bize, herkese…

-Sen kime benziyorsun?

-Ben… Ben insana benziyorum. Benzemek istiyorum!

-İnsana benzemek mi, sen insan değil misin?

-Ben insanlığından soyunmuş bir bedenim. Çırılçıplağım, insan değilim. Hayır, olamam! Olmamalıyım. Zira bir insan benim gibi olamaz.


İnsanız (!) nice hatalar yapar, kabullenmeyi bir türlü beceremeyiz. Bununla yetinmeyip bahaneler aramaya çalışırız ki pekâlâ elimizle koymuş gibi de buluruz. Bulduğumuz bahaneyle avunur, avuturuz.

İnsanız! Keza avunmalı, avutmalıyız. Daha doğrusu avuntumuzu bulduğumuzu sanıp yanılırız.

İnsanız! Sahi, insan mıyız?


Teselliyi aramadan önce bu soruya cevap arayalım. Eminim hepimizin böyle bir soruya verecek iki üç satırlık cevapları vardır. Hakikaten nedir insan?

İnsan, bedenden ve ruhtan meydana gelen yapıdır. Sürekli değişime maruz kalan bu yapının bu ruhani değişiminden çoğumuz bihaberiz. Bedensel evrimi ne kadar reddetsek de ruhsal evrimi kabullenmeliyiz. Ruhumuzun evrildiğini, günden güne yabanileştiğini, hırçınlaştığını hatta yok olduğunu fark etmeliyiz. İnsanız! Aman efendim benim de dilimin kemiği yok ki bu içi boşaltılmış kelime nasıl peşimi bıraksın? Haddizatında insanlık giymiş insanlarız. Yerli yersiz soyunmaktan gücenmeyiz. Yek bedenlerimiz kalıncaya dek kurtuluruz üstümüzdeki her şeyden. Bir kat çıkartırız insanlığımızı, kafi gelmediyse iki… Hatta üç, dört, beş…

Ödün vermeyi, yok saymayı pekâlâ yaparız, ne de olsa insanlık giymiş insanlarız. Birinden çıkar, ötekine tereddütsüz gireriz. Yadırgamayı yerine göre severiz. Haksızlık gördüyse iki gözümüz, tekiyle seyreder, diğer tekiyle göz yumarız. Birbirimize kenetlenmek yerine iki dudağımızı birbirine kenetler, kelepçe takmışçasına, tek kelime dahi edemeyiz, korkarız. O an soyunuruz insanlığımızdan. Çıplak kalıncaya dek, mütemadiyen soyunuruz.


Bedenlerimize sığdıramadığımız sevgimizi, insanlık giysimize sığdırmaya çalışır, sevgiyi kepaze etmekte üstümüze tanımayız. Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk adaletinse bir o kadar yavaş yürümesine direnemeyiz. İnsanız biz, insan! Giysimize bürünüp iki üç kere ''hişt'' dedikten sonra omuzlarımızda tonlarca yük taşımış, tüm dünyanın sorumluluğu bedenlerimize sinmiş ve içlerine bürünmüş gibi ağırlaşırız. Vakit kaybetmeden kurtuluruz bu yükten. Anında soyunuruz insanlığımızdan tekrar tekrar…


Ah yazık!

Vazgeçtiğimiz şeylerin en başında insanlığımızın olması ne yazık. Hadi kınayalım birbirimizi, suçlu bedenler arayalım. Yine insanlığımızı giyip “İnsan Bahsinden Kesit” tiyatrosunun son sahnesini hep beraber şahane ve göz kamaştırıcı bir şekilde oynayalım. El ele tutuşup selam verelim tüm insanlığa. Alkışlandıktan bir vakit sonra da bedenlerimizde ağırlaşmaya başlayan tek varlığımız olan insanlığımızı söküp atalım mı üstümüzden, ne dersiniz?

Ne aşağılık bir teklif benimkisi ne düzenbaz bir çağ bu yaşadığımız!


Şimdi sizler söyleyin bana, bizim arayıp da bulamadığımız, tesellimiz mi veyahut insanlığımız mı?

Bunca kendini insan sanan bedenin arasında teselli aramak niyetiyle kaybolmak. Kendimizi bulmak yerine -en elzem ihtiyacımız olan ruhumuzu- bulmak yerine, ruhsuz bedenlerimize teselli aramak… Ne ahlaksız bir arayış ama!


Kendini bulmadan teselli bulacağına inanan zavallı insanoğlu,

Hey sen! Sana diyorum. Ona, buna, kendime diyorum!

Benliğinize soyunun. Aşka, sevgiye, nezakete, merhametin şefkatli kollarına, adalete, barışa, özgürlüğe hatta nahifliğe soyunun.

İnsanlığınızdan değil, insanlığa soyunun!

Ruhsuz bedenleri taşıyan bizler insan değiliz, insanlık giymiş vücutlarız. Yanlışız, hatalıyız, kabayız… İnsan değiliz ama olmalıyız. Evet, insan olmalıyız.

O kimsenin gidip de dönmediği, kimsenin sonunu bilmediği dünya ürkütmese bedenimi, karşında soyunmaktan vazgeçtiğim bir insanlığım var.

Aman sus! Döndürme yolumdan beni.

Bak, herkes insanlığına bürünüyor

Barış yudumluyor kadehlerinde

Sen de çek git yoluna,

Ruhsuz ve çıplak bedenler yeğlemekten vazgeç.

Gel sen de bütün ol insanlığınla,

Çıplak kalan ruhun değil sadece bedenin olsun!