The Banshees of Inisherin filmi; 1920’ li yılların İrlanda’sında, küçük bir sahil kasabası olan Inisherin’de yaşayan iki yakın arkadaş olan Colm ve Padraic'in bir anda arkadaşlıklarını bitirmeye karar vermesiyle başlıyor. Bu kararı ilk Colm vermiştir ama Padraic’in bundan haberi yoktur. Bu karar sadece onların hayatını etkilemekle kalmamıştır, kasaba halkının üzerinde de çeşitli etkileri olmuştur. Film, İrlanda iç savaşının devam ettiği dönemde geçmektedir ve insanların psikolojileri, hal ve tavırları, savaş dönemi insanlarını çok iyi yansıtmıştır. Tekdüzeliğin, monotonluğun ve ağır savaş psikolojisinin altında ezilen ve ezilmeye direnç gösteren insanları gözlemlememizi sağlıyor film. Padraic karakteri adadaki saflığı, iyi niyetli olmayı ve nazik olmayı temsil eden bir karakter. Ayrıca insanlara bağımlı, yalnızlığın farkında olmayan, sürekli amacı en yakın arkadaşıyla sıradan ve iyi sohbet etmek olan bir karakter... Colm karakteri ise Padraic’in tersi ve zıttı olan bir karakter. Hayatın sıkıcılığının, savaşın bitmeyeceğine inanmasının ve yaşının ilerlemesiyle üzerinde oluşan ölüm korkusu ve zamanının tükeniş korkusu ile hareket eden ve bu tekdüzeliğe karşı gardını alan, kendini kemana vererek arkasında bir şeyler bırakmak isteyen, aslında kötü bir arkadaş olmayan, sadece eskisi gibi olmadığını savunan bir karakter... Aslında filmin ana konularında biri de şu: İstemediğimizde ya da sıkıldığımızda isterse en yakın dostumuz olsun, tek kalmak istemek ve kimse ile konuşmama özgürlüğünün gayet de çok doğal bir durum olduğu... Colm’ün bu direnişini ve özgürlüğünü savunuşunu filmin sonuna kadar izliyoruz.

İrlanda iç savaşına gelecek olursak savaşın ne kadar anlamsız ve amaçsız olduğu da bu iki yakın arkadaşın sebepsiz yere küsmeleri üzerinden çok güzel anlatılmıştır. Hatta savaşın insan ölümüyle oluşan yaptırımlarına benzer Colm’ün de kendince yaptırımları oluyor arkadaşıyla arasındaki savaşta. Padraic kız kardeşi Siobhan ile yaşamaktadır. Siobhan karakteri ise adadaki insanlardan çok daha farklı, kendince adadakiler gibi zamanını boş geçirmeyen, kitap okuyan, düşünen bir genç kadın. Siobhan ise bu adada savaşı saçma bulan ve sonunda da adayı terk eden insanları temsil ediyor. Adanın bir de delisi vardır ki bence yer yer tespitleriyle hiç de deli olduğunu düşünmediğim bir karakter kendisi. Dominic adanın delisi ve adadaki asayişi sağlayan polisin de oğlu, babasından şiddet gören ve babasının istismarına uğrayan bir genç. Dominic çaresizliği temsi ediyor, bu çaresizliğini ise kadınlara olan ilgisiyle dile getiriyor, sürekli kadınlarla ilgilenmesi ve Siobhan’dan aşk dilenmesinden anlayabiliyoruz bunu. Belki de onu koruması için, annesiz bir çocuk olduğu için çareyi kadınlarda arıyordu, babasından kurtulmak için. Polis olan karakter ise işini iyi yapmayan insanları, kötülüğü ve diktatörlüğü temsil ediyor. Son olarak adanın papaz ve kahin hakkında bir şeyler söyleyip bitireceğim.

Papaz aslında duyguları bastırılmış insanları temsil etmiş. Günah çıkarma sahnesinde de kendi gibi düşünen ve kendi gibi olan insanlar arayışı içinde... Cadılara benzeyen köyün yaşlı kadını (kahin) filmde kötü haber tellallığı yapıp insanlara aslında neyi nasıl yapmaları gerektiğini, iç dünyalarındaki kötülükleri dile getiren bir nevi şeytanlık görevini üstlenmiş.

Film genel olarak çok güzel mesajlar veren, ince kara mizahıyla savaşı, arkadaşlığı, dostluğu ve insan ilişkilerini hicveden bir başyapıt bence. Oyunculuklar olağanüstü (Filmdeki hayvanlar bile o kadar kusursuz ki inanılmaz performans sergilenmiş.), mükemmel mizansenler, harika çekimler ve kurgusu ile 1 saat 54 dakika nasıl geçiyor anlamıyorsunuz, yani ben böyle hissettim.


Yöneten ve yazan: Martin Mcdonagh

Oyuncular : Colin Farrell, Brendan Gleeson, Kerry Condon, Barry Koeghan.


Şimdiden iyi seyirler sevgili sinemaseverler.