YAZMAK ÜZERİNE
yaşama duygusu mürekkebe değdiği anda harfler lügatta sevişmeye başlar. ve bu arzunun güdümünde yazmak eylemi kendini doğurur. zihin ve düş dünyası birbirlerini kılıçtan geçirirken yazar hazzın doruk noktalarını yaşar. beyni vücudunda bulunan tüm sıvıları ve enerji harmonisine kendine çekerek yazarın tüm kuvvetini eylemsel olarak yazma eylemine yönlendirir. ve yazınsal türü bittiğinde zihinsel ve düşsel bir boşalım gerçekleşir. bu boşalım yazar açısından eseri kendi içinde kusursuz bir açığa yönlendirir. ancak yazınsal tür ve biçem okuyucuyla karşılaştığında değeri yükseldiği gibi aynı senkronda düşüş de gösterebilir. tıpkı iki canlı formunun birbiriyle ilk karşılaşması gibi ya ürkek bir hale kapı aralarken ya da örtüşen tek bir parça tasavvurunda da davranırlar. işte bu hem yazarı hem yazılanı hem de okucuyucu kamçıladığı gibi aksi yönde bir yöntem gelişmesine de sebebiyet verir. çünkü yazar, yazılan ve okuyucu daima değer görmek isteyecektir. bu değer görme isteği tamamiyle arkeik bir plana haizdir. çünkü yazmak eylemi de ilkel güdümüzün parçası haline gelmiştir. en başta söylediğimiz gibi yazmak eylemi hayatta kalma bilincimizle yani sonsuzlaşma isteğimiz ve istencimizle örtüşmüş bir hal içindedir. bu yüzden yazmanın güdüsüle menfezleri her bireyde kendi farklı bir bağıntıyla dışa vurmaktadır. kısacası yazmanın tarihselliği Sümerlilerle başlamış olsa dahi en eski eylemlerimizden biri olarak daima teorik zihnimizde canlılığı bulunmaktadır. ta ki kendini potansiyelden aktüel hale getirdiğinde meta kimliğine kavuşmuştur. lakin bu meta kimlik yazan, yazılan ve okuyucu arasında farklılık gösterebileceği gibi aynılığını da koruyabilmektedir. bu farklılıkların temelindeyse yazanın ve okuyucunun bilinçsel ayrımlarına ve aynılıklarıyla anlamdırılır. yani her eserin barındırdığı bir kimlik bulunmaktadır.tıpkı insanlar gibi.işte bu yüzden yazmak eylemi fazlasıyla yaşamaya benzemektedir.
sonuç olarak yazmak, hayatın içinden gelen bir yapıya sahiptir. bu yüzden canlılığını, zihinsel ve bilişsel varlık devam ettirene kadar yaşama serüveninde kendine yer bulacaktır. işte bu yüzden yazmaya, okumaya ve eserlere özen göstererek devam etmeliyiz.
***film önerisi:güdü