Hani yıllar ve uzun yıllar önce kütüphanenin kapısına vardığında, kır saçlı kibar adam küçümseyici tavırlarla ve usulca seni geri çevirerek ‘Bir bayan kütüphaneye ancak üniversiteden birisinin eşliğinde veya tavsiye mektubuyla girebilir.’ demişti ya.! Sen ise, ‘Bir daha asla oraya gidip adımlarımla o yankıları uyandırmayacağım.’ demiştin. Ben dünyada değildim o gün. Londra’ya da hiç gitmedim. Londra’ya gitme hayali kurmadım hiç. Belki bugünden sonra eklenir hayallerimin arasına. Henüz ortaokuldayken bakmıştım Ouse Nehrinin fotoğraflarına. İntihar etmek için fazla güzel görünüyordu. Tercihini sorgulamıştım o gün. Yerinden olsaydım diye düşünmüştüm sonra durup vazgeçmiştim düşünmekten. Yerinde olmayı tercih etmiyorum diye. Evet, karar verdim bile Londra’ya Ouse nehrinin üzerindeki köprüye gitmeli. Köprünün üzerinde dikilip etrafı seyretmeli.. Kadınların solucan gibi öldüklerinden bahsetmiştin. Şöyleydi sözlerin; ‘ Kadınlar yarasalar ya da baykuşlar gibi yaşarlar, canavarlar gibi çalışırlar, solucanlar gibi ölürler.’ Solucan gibi ölmek daha farklı değil mi? Solucanlar biri tarafından ezilerek ölürler. Gerçi evet, haklısın. İntihar bireysel bir karardan ibaret olmuyor her zaman. Öyleyse sende bir solucan gibi mi öldün? Çok sorum var sana.. Mutfaktaki sedirde, kendime ayırabildiğim yarım saatin içinde, dizlerimin üzerine dayadığım bilgisayarın klavyesine dokunarak yazıyorum sana bunları. Çok şey değişmiş olmalı diye düşünürsün belki. Zaten demiştin, ‘Yüzyıl içerisinde kadınlar korunması gereken cins olmaktan çıkacak diye düşündüm.’ O yüzyıl biteli çok oldu. Kadınların bi kısmı kendi ayakları üzerinde durmak için kadın olmaktan vazgeçtiler. Çünkü vazgeçtikleri sürece başarılı ve güçlü sayıldılar. Kadınların diğer bir kısmı ise düzeni bozmamaya karar verdiler. Diğer bir kısım ise tıpkı anlattığın gibi; ‘hakir görüldü, tokatlandı, tembihlendi ve uyarıldı. Sürekli şuna karşı çıkayım, bunun aksini ispat edeyim derken zihnen gerildi ve dayanma güçleri azaldı.’ Azınlıkta olup farklı hayatlar yaşayan kadınlar da var tabi. Mesela bir kısmı matematik alanı açtı. Girl math diyorlar. Bugün o kızların karşısına geçebilseydin kütüphaneden çıkarken ettiğin küfürlerden çok daha ağır hakaret eder ve belki de oturur ağlardın diye tahmin ediyorum.


Birde demişsin ya, ‘Hayat her iki cinsiyet için de çetin ve güçtü, tükenmek bilmeyen bir mücadeleydi.’ diye. Evet, haklısın ve sonuna kadar katılıyorum bu sözlerine. Ancak başka bir yerde yazdığın gibi, muhtemelen evrendeki en çok tartışılan “hayvan” olduğumuzun da farkındayım. Gözlerimi yaşartacak ve gözyaşlarımı akıtacak kadar gayet farkındayım. ‘Bizler gereken hazırlığı yapmazsak, üzerimize düşen gayreti göstermezsek, o yeniden doğduğunda yaşamasını ve şiir yazmasını mümkün kılabilecek kararlılığa sahip olmazsak onun gelmesini bekleyemeyiz çünkü böyle bir şey mümkün değildir. Ancak ısrarla söylemeliyim ki , eğer onun için çalışırsak, gelecektir; böyle bir çalışma da yoksulluk içinde ve başkalarınca tanınmadan bile olsa zahmete değer.’ diye yazmışsın. Yani intiharın mücadele etmeyi bıraktığının mı simgesiydi? Her an, her yerde, herhangi biri tarafından tartışılıyor olmamız çok yoruyor beni. Ne yaparsak yapalım, hangi yolu seçersek seçelim her daim kadın olarak var olduğumuz için bir eleştiri balyozu iniyor tırnaklarımızla kazıyıp, kendi başımıza çiçeklerle süslediğimiz yollarımıza. Bu sözlerimin ne demek olduğunu biliyorsun. Bilmeseydin yazamazdın zaten. Bilmekten öte bu sözlerim senin içini acıttığı için yazdın aslında. Yine de farklıyız seninle. Olması gereken de bu zaten. Kadın kadındır lafından nefret ediyorum. İngilizcede de var mıydı benzer bir deyim? Kadınların nerede, ne koşullarda, kiminle, ne zaman yaşadığı fark etmeksizin hepsinin bir olduğunu anlatıyor bu söz. Biz tüm kadınlar aynıyız ve biz tüm kadınların sorumlulukları, yaşam döngüleri ve hayat prensipleri de aynı olmalı(?) Kim olursak olalım kadın olduğumuzu unutmamalıyız(!) Bunu anlatıyor aslında. Ve ben benliğimle var olduğum bir hayat diliyorum. Dediğin gibi; ‘dilerlerse kilitlesinler kütüphanelerini ancak zihnimin özgürlüğünü engelleyecek ne kapı ne kilit ne de bir sürgü vardır..’ Hayran kalmıştım bu cümleye. Bu cümleyi okuduktan sonra tanışmıştım seninle. Ve bugün bu cümleye inanarak kapatacağım yorgun gözlerimi.