Duydukların hoşuna gitmedi ama içimden geçenlerdi bunlar. Zihnimi susturamıyordum. Ve bu ihanet sayılmaz. Çünkü ''kimseyi'' arzulamıyorum. Bir şeyi arzuluyorum, ''iyi hissetmek''. Nasıl görünmez olduğuma inandım, nasıl görünmeden de dayandım. Ama aslında varmışım. Hayattaymışım. Sadece uyuşmuşum. Toprağının sulanmasına kanan bir çiçekmişim. Solmuşum ama gene açacakmışım. Bu ne mucizevi bir şey değil mi? Buna duyduğum mutluluğu esirgeyemiyorum dudaklarımdan. Geriniveriyor kulaklarıma kadar. Bu yanlış mı?
İçimdeki duygularda çok dürüstüm. Ben cam gibi şeffafım. Ama sen bu manzaradan ne çıkarman gerektiğini anlayamadın. Tıpkı bir çocuk gibi isyandasın şimdi. Anlıyorum seni. Ama seni anlamak benim görevim mi?
Çiçeğime sahip çıkıyorum ben. Çok değer veriyorum ona. Ve artık istedikleri olsun diye çabalıyorum ben. Bu mutluluğu gizleyemem kendimden. Pişman olmamı isterdin biliyorum. Ama değilim işte. Sımsıkı tutunduğum düğümlenmiş ipimi bıraktım şimdi. İpin de çabası olmalıydı. Belki de ipi çözecek kişi ben değildim. Bilmiyorum. Artık çok anlatamıyorum ve çok anlayamıyorum da... Tükenen ben değilim, tükenen biziz. Artık yeşermeyeceğim toprakta kalmayı sürdüremeyecek kadar arsız bir çiçeğim. Buna inanabiliyor musun!