Bazı kavramları, insanî halleri, eylemleri "sınır" üzerinden düşünürüm. Bunu en sık yaptığım kavramlardan biri de tolerans. Bir sınırı olmalı mı toleransın? Olacaksa nereye koyacağız? Kendimize ya da bir başkasına zarar verme ihtimalini doğuracak toleranslar var mı? Bu ihtimal doğsa bile gösterilmeye devam edilmesi gereken toleranslardan söz edilebilir mi?


Tolerans sanki taviz vermekle eş anlamlı addediliyor bizde. Kendimizden ödün vermek, fedakarlık yapmak gibi. Halbuki mesele sadece olanı olduğu gibi kabul etmekten, herkesin bunu birbirine sağlamasından ibaret. Bir insana neden tolerans gösteririz? Onun olduğu kişi olmaya ya da yaptığı şeyi yapmaya, hissettiği şeyi hissetmeye hakkı olduğu için, değil mi? O halde toleransın sınırı hakkın, özgürlüğün bittiği yerde mi olmalı?


İdeolojik sebeplerle muhatabı bile olmayan insanlara acı çektirenlere, 'düşüncelerine saygı duymak' diye tolerans gösterilir mi? Ya da kültürel ritüeller bunu yapıyorsa, o kültüre, o faaliyetlerine tamamen gülümseyerek mi yaklaşmalıyız? Değilse nedir buradaki kıstas? Bir şeylere, hadi diyelim bir canlıya zarar verilmesi mi? Aksi durumda, zarar verene tolerans gösterince biz de zarara davetiye çıkarmış olmuyor muyuz?


Toleransta bile "aşırı"ya kaçmamamız gerekiyor belki de. Öyle ki, sosyal bilimlerin işe yarayabilmesi, ahlâkî olana hizmet edebilmesi için, ideolojik ya da kültürel zararların karşısında durması lazım değil mi? Aksi düşüncesinde, "mutlak göreli" olma fikrinde ne işlevi kalıyor bu bilimlerin? Protagoras'ın "İnsan her şeyin ölçüsüdür."üne herhalde burada itiraz etmek lazım.


Elbette tolerans son derece gerekli, son derece önemli bir şey. Hayat kalitemizi tümden değiştirebilecek bir kavram. Ama kime, neye karşı, ne kadar toleranslı olacağız? Bir insana, bir ideolojiye, bir kültüre gösterilecek toleranslar arasında ait oldukları kategoriler sebebiyle doğacak bir fark var mı?


Farklılıkları kabul etme yeteneği çok kilit bir yerde duruyor toleransta. Peki bunun için sadece bol bol farklılık görmek yeterli mi? Biraz büyük ölçekte bakalım.


Toplumların tolerans seviyelerinde ciddi farklar var tabii. Son dönemde epey hoşgörüsüz bir topluma dönüştüğümüz aşikâr.

Kimsenin birbirini doğru düzgün dinlemediği, tabii böyle olunca karşısındakini anlamadığı, anlamayınca da onun kabullenilebilir yerlerde durduğunu fark edemeyip hoşgörüsüz, hatta bazen karşı tarafı potansiyel tehdit olarak gördüğü için, bazen de öfkesini bir yerlerde kusmak için gayet saldırgan insanlarla dolu bir toplum... Demek farklılıkların sadece 'var olması' çözüm olmuyor.


Ne çıkarır bizi bu sarmaldan? Farklılıklarla daha fazla etkileşime geçmek mi? Sahi, farklılıklar var ama, onlarla yeterince iletişime geçiyor muyuz? Bunu yaparsak daha toleranslı olur muyuz? Yani 'gerçekten iletişim kurmak' daha toleranslı olmayı sağlar mı? Yoksa önce farkları kabul etmek gerektiğini öğrenip sonra mı iletişime geçmek gerekir? Örneğin doğamızda ırkçılık yok, ama kültürel olarak var oldu bu. Yer yer de epey tuttu. Bunun saçmalığını mı öğretmeliyiz artık, yoksa farklı ırklarla birarada yaşamak, onlarla daha fazla iletişim kurmak mı çözüm? Eş zamanlılık en iyisi belki de.


Toplumsal hayattaki kritik rolüyle birlikte tabii ki politik açıdan da son derece merkezi bir yerde duruyor bu kavram. Demokrasinin merkezinde... Bir başkasının fikrine, isteklerine tolerans göstermek, onu "tanıyarak", varlığını kabul edip anlayışla karşılayarak ona göre davranmak. Gerisi aynı noktada durmak ya da farklı beklentiler içinde olmak, onlar sonraki işler. Bunun olmadığı rejimlerin uç noktalarda despotik siyasetler gütmesi herhalde kaçınılmaz. Örneklerini çok gördü tarih.


Nazilerin Yahudilere ya da beyazların siyahilere göstermediği hoşgörü, kabullenme onlarda da 'taviz verme' gibi anlaşıldığını gösteriyor bana kalırsa bir anlamda. Karşıda tehlikeli ya da hoşgörümüzü hâk etmeyen bir grup var, onlar için kendimizden taviz vermiyoruz. Ne iyi(!).


Biz toleransı taviz verme üzerinden düşünmeden, insanları olduğu gibi kabul ederek ve öyle değer vererek alalım ve kullanmayı arttıralım. Belki daha az hasar görürüz hep birlikte, belli mi olur, belki keyif bile alırız birarada yaşamaktan...