Hayatın anlamı, her zaman en çok tartışılan konulardan birisi olmuştur. Ben de bu konuyu, bu konuya hayatlarını adamış iki yazarın da yardımıyla değinmek istedim.

İnsan, yüzyıllardır var olmasının yanı sıra hala bazı soruların cevabını alamamış, cevapları hep başka yerlerde aramıştır. Ama hayata dair tüm soruların geldiği o yerde tüm cevaplar da mevcuttur. Kendisinde…Geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman insanların şeytan üçgenidir. Geçmişteki hatalar için acı çekilir, söylenmemiş sözler tekrar ve tekrar beynimizde bir plak gibi döner. Gelecek için umutlu hayaller kurar, gelmesini istemediğimiz felaketler için Tanrı’ya dua ederiz. Ama o an var olduğumuz gerçeği bile aklımızdan uçup gider. Peki, geçişmişe takılmayacaksak ve gelecek de daha gelmediyse nasıl yaşamlıyız? Neler düşünmeliyiz? Bu soruların cevabını bana Montaigne ve Tolstoy veriyor.

Herkesin söylediklerinden farklı bir şey söylemez bu iki yazar. Paranın değeri sandığımız kadar yoktur, tüm duygular ve durumlar geçicidir, bir şey bittiği ya da olmadığı için üzülmek anlamsızdır, insan sürekli öğrenmelidir…Eğer başkalarının söylediklerinden farklı bir şey söylemiyorlarsa ve aynı konulardan bahsediyorlarsa neden onlara özel olarak yöneliyoruz şu an?Onlar,tüm bunları öğrenmek için tüm hayatlarını adamış ve bunda asla bir sakınca görmemişlerdir. Bir durumun belki de iki ayrı perspektifidir onlar bana göre. Onları öğrenmek, yaşamlarına inmek, gerçekhayatınsırlarını keşfetmektir. Yapılabilecek tüm hataları en usta şekilde yapmışlar ve kendi çağlarını aşarak hayatı tek bir anda toplamayı başarmışlardır.“Oysa insan her daim şimdinin içinde hareket eder.‘Şimdi’zamanın dışındadır. Geçmiş ile gelecek arasında sadece bir bağdır. Bu sebeple‘şimdi’niniçinde insan her zaman özgürdür. Gelecek için endişe etmeyin, çünkü gelecek diye birşey yoktur.’ Der Tolstoy. Onu Montaigne şu sözleriyle destekler: “Hayatın değeri uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır. Öyle uzun yaşamışlar var ki, pek az yaşamışlardır.”Hayat, bu bağlamda sadece yaşadığımız andır. Geleceği planlamak ya da geçmişe takılı kalmak bize bir şey kazandırmayacaktır. Hangimiz düşlemeyiz gelecek olan güzel günleri? Hangimiz üzülmeyiz yıllar önce bizi eksik bırakan o anıya?Ama biz sadece şu anda var oluruz. Tüm bunları düşünmek sadece ruhumuz için bir yüktür.

Sadece zamana değinmiyor bu yazarlar. Hangi zamanda yaşamamız gerektiğine karar verdikten sonra nasıl yaşamamız gerektiğine değiniyorlar. Ve tüm bunların cevabınaise önce onların hayatlarını öğrenerek ardından da buparalellikte ilerleyen yazılarını okuyarak ulaşırız. Bana göre, onlar kendilerini bu yolda birer kurban olarak görmüşlerdir.Hayatın anlamından, mutluluk, saadet, öfke ve kine kadar tüm duyguları tabiri caizse iliklerine kadar yaşamış bu insanların hayatın hem hafife alınmayacak kadar ciddi hem de ciddiye alınmaya değer görmeyecek kadar hafif olduğunu anlatmışlardır. Geçici ve kalıcı olması gerekenler, hayattaki rolümüzün somut varlığı ve ölümden sonraki soyut varlığı… Hepsine tek tek değinmişlerdir.

Fakat düşünmemek gerekiyor ki bu insanlar hatasız bir şekilde ilerleyerek aradıklarına ulaşmış, olgunlaşmışlardır. Zaman zaman kendi içinde tartıştıkları görüşlerinin değişimi, bazen de bu fikirlerin tamamen kaybolması eserlerine yansımıştır. Kendilerini tüm bu süreçte nasıl gördüklerini asla bilemeyeceğiz ama ben onları bizler için yaşamış, bizler için hata yapmış ve yine bizler için ölmüş kahramanlar olarak görüyorum.

Bu hayatı okumadan, izlemedenvedinlemeden yaşayanların eniyi bildiği şey hayatın yaşanılarak öğrenildiğidir. Montaigne ve Tolstoy bizler için yapılabilecek tüm hataları yapmışlardır.Yaşayabilecekleri en onurlu hayatı yaşamış ve en onurlu mirası bırakarak veda etmişlerdir bize.