Siyaset kelimesinin kökü Arapça ''siyasa''dan geliyor ve eğitmek, yönetmek anlamında kullanıyor. Toplumu meydana getiren, istekler ve çıkarları farklı olan bireyler ve toplulukların çatışmaması için ve varlığı korumak adına kurulan ilişkiler ağından meydana gelen bir kurumdur. Bir toplum için en önemli kurumlardan biri olan siyaset, toplumsal huzuru ve iç-dış çatışmalarını engellemek adına faaliyette bulunur.


Siyasi partiler ise yönetimi ele almak veya iktidarı paylaşmak amacı güden aynı fikir altında toplanan kuruluşlardır. Siyaseti düşünürken siyasi parti kavramını atlayamayız çünkü bu topluluklar kendilerince halkın sesi olmak adına eylemlerde bulunurlar. Sorunları ortaya dökmek, çözüm bulmak ve halkın gücü yetmediği durumlarda ses olmak için hareket eden partiler, kendi aralarında çatışabilir ya da çelişebilirler.


Toplumsal cinsiyet rollerini bir türlü değişime adapte edemeyen toplumumuz, siyasette de bu sorunu yaşamaktadır. Öncelikle kadına ve erkeğe biçilmiş kaftanlar ve yıkılamayan görev dağılımları olduğu için, Türkiye içi siyasette kadına uygun görülmeyip daha çok erkeğe ait olduğu düşünüldüğü için cinsiyet ayrımını fazlasıyla hissediyoruz. Buna "Siyasette Kadının Yeri" adı altında bir örnek vermem gerekirse 16 Aralık 2019’da, World Economic Forum tarafından yayınlanan 2020 Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre, Türkiye’nin en düşük puan aldığı kategori "kadınların siyasi katılımının güçlendirilmesi" alanı (Global Gender Gap Report 2020).


Aynı zamanda meclisteki kadın oranını sizlere iletmek isterim. Ekim 2020’de yayınlanan en güncel sıralamaya göre Türkiye, %17,32 ile Moğolistan ile aynı oranı paylaşıyor ve 126.sırada yer alıyor (IPU 1997-2019 Arşivi). Peki bu hep böyle miydi diye soracak olursak eğer, durum aslında 1945 yılında böyle değildi. IPU tarafından yayınlanan “Parlamentoda Kadınlar: 1945-1995” isimli raporda, bu seneler arasında çeşitli ülkelerde mecliste kadınların oranına yönelik bilgiler de yer alıyor. 1945 senesinde bu açıdan ilk 15 ülke içinde yer alan Türkiye, 10'ar senelik arayla yapılan bu listede tekrar ilk 15’te yer almamış (IPU: Women In Parliaments 1945-1995). 


Kadına atfedilen roller gereği siyasette yer almak adına uğraş içine girmek ve bunun için ayrı bir çaba göstermesi gerekmektedir. Öncesine bakacak olursak, ülkemizde kadınlar ilk olarak 1935 yılında meclise girdiler. 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildikten hemen bir sene sonra mecliste yerlerini aldılar. O dönem için kadınların siyasette bu denli aktif rol alması tarihte birçok ülke için şaşırtıcıydı. Bu durum 1950 yıllarından sonra değişmeye başlamış ve kadınların siyasette bulunma oranı oldukça düşmüştür.


Peki neden bu oran düştü ya da ne değişti? En büyük unsur olan toplumsal cinsiyet ve rol algısı nedeniyle, kadınlara ülke yönetme ya da ülke hakkında akıl yürütme ile ilgili görevler yakıştırılmadı mı? Zihniyet gereği kendilerinden önce kadınlık ve annelik rollerini yerine getirmeleri düşüncesiyle toplum, kadınları siyasetten itmeye çalıştı ve oranlara bakılırsa da bunu başarmaya yaklaştıklarını görebiliyoruz. Ancak hepimize yapışan bu rollerin dışında, bence herkesin unuttuğu bir şey vardı; o da hepimizin düşünebilen, kendini geliştirebilen canlılar olduğuydu.


İş hayatında, normal yaşamda hep önlerine engel konan kadınlar, tarihten bu yana asla yılmadan doğru bildikleri yolda ilerliyorlar. Buna da bir örnek vermem gerekirse Türkiye’de kadının siyasette temsili açısından, 1997 yılında, aralarında akademisyenler, gazeteciler, hukukçular, işverenler ve özel sektör çalışanları da olmak üzere farklı meslek gruplarından 19 kadının ortak iradesi ve hayaliyle kurulan KA.DER (Kadın Adayları Destekleme Derneği) bu konuda önemli bir dönüm noktası oluşturdu. Nitekim, KA.DER’in kuruluşunu izleyen dönemde, hemen iki yıl sonra, 1999 yılında yapılan seçimlerde 23 kadın milletvekilinin meclise girmesiyle kadın milletvekili oranı yüzde 4,2’ye yükseldi. Son genel seçimlerde, 2018 yılında, 600 milletvekilinin şekillendirdiği TBMM’de, kadınlara ait sandalye sayısı 102 oldu. Yani, kadın milletvekili sayısı meclise oranlandığında yüzde 17,2’ye karşılık geliyor. Ancak Türkiye’de hâlâ hiç kadın milletvekili çıkaramamış 20 il var.


Türkiye'de kadınlar her alanda kendini kanıtlama çabasına girmek zorunda kalıyor ve kısıtlanmalarına rağmen yılmıyor ve yıkılmıyorlar. Cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle erkeklerle kadınlar hiçbir zaman eşitmiş gibi görünmüyor. Eğitim hakkı için bile ayrı bir çaba harcayan kadınların gücünü, erken yaşta evlendirilerek solup giden hayatları ve hiçbir şeye rağmen yılmadan dimdik ve kendi gücüyle hareket eden kadınları hâlâ daha güçsüz ya da vasıfsız görmelerini hiçbir zaman anlayamacağım gibi duruyor.


Toparlayacak olursam toplumumuzda siyaset kurumuna eğildiğimizde, toplumsal cinsiyet kavramının burada fazlasıyla etkili olduğunu ve bunu aşmamız için daha önümüzde uzun bir yolculuk olduğunu biliyoruz. Yine de eski döneme bakıldığında sorunları görebiliyor ve bunu değiştirmek için var gücümüzle savaşıyoruz. Susmak istemiyor ve bazı gerçekleri görebiliyoruz. Asla yılmıyor ve güçleniyoruz. KA.DER Kurucu Başkanı merhum Şirin Tekeli’nin de söylediği gibi; “21. yüzyıl kadınların yüzyılıdır ve geri çevrilmesi mümkün değildir!”