Yerin ve göğün hâkimi, savaşçıların efendisi Yüce Kral, isyan hareketlerinin ve itaatsizliklerin çoğaldığı Toprakla Uğraşanların Diyarı için bir çözüm bulmuştu. Tüm vezirlerini huzuruna toplayan Yüce Kral “Ben, yerin ve göğün hâkimi, savaşçıların efendisi, Toprakla Uğraşanlar'ın isyanını yok etmek ve de mutlak itaatlerini sağlamak için onların en akıllısını ve liderini sarayıma alıp onların üzerine elçim yapacağım.” dedi.
Herkes şaşkınlık içinde birbirinin yüzüne baktı. Böyle bir şey olamazdı. Çünkü onlar avcı, savaşçı, atik, güçlü, yetenekli bir topluluktu. İsteseler bir anda öyle bir topluluğu yok edebilirlerdi. Şimdi hiçbir yeteneği olmayan, uyuşuk, korkak, sadece toprağı işleyen ve hayvanlarla yaşayan bu insanlardan biri saraya hem de onların arasına mı girecekti? Olacak iş değildi. İçlerinden biri gazaba uğrama riskini göze alarak “Yüce Kral'ım” dedi. “Bizler bugüne kadar siz ne emrettiyseniz ona mutlak bir inançla itaat ettik. Şimdi siz içimize topraktan gelen bir adamı mı alacaksınız? Bizim aramızda böyle birinin ne işi var? Savaşmayı, avcılığı bilmez; korkak ve uyuşuktur. Böyle biri düzeni bozar. Böyle birinin aramıza girmesi fitne çıkarır, kan dökülür.”
Yüce Kral, tüm heybetiyle tahtından kalktı, vezirlere doğru bir iki adım atıp gür bir sesle “Siz, beni ve benim hükümlerimi ne hakla sorgularsınız? Ben Yüce Kral, sizin bilmediklerinizi bilir, görmediklerinizi görür, duymadıklarınızı duyarım. Ben o insanlar üzerine bir halife tayin edeceğim. Hükmüm kesindir.” dedi. Herkes Yüce Kral'ın önünde eğildi ve “O, ol der olur! O, ol der olur.” dedi.
Yüce Kral emri üzerine bir ulak ve iki savaşçı Toprakla Uğraşanların Diyarı'na gidip onların en akıllısı ve lideri olan adamı saraya getirdiler. Topraktan Gelen, Yüce Kral'ın huzuruna çıkarıldı. Üstü başı toz toprak içinde, korkmuş, güç karşısında acizliğini iliklerine kadar hisseden birinin hareketleriyle Yüce Kral'ın önünde eğildi. Yüce Kral “Sen, Topraktan Gelen! Sana söyleyeceklerimi iyi dinle. Sana bilmediklerini öğreteceğim. Daha önce görmediğin, duymadığın, tatmadığın şeyleri vereceğim. Seni o hiçlikten kurtarıp sana muhteşem bir hayat vereceğim. Senden bir insan yaratacağım. Ve sana sizinkilere benzemeyen bir kadın vereceğim. Sana yaşamadığın hazlar yaşatacak. Biz ona “Hayat” deriz. Çünkü o erkeğine hayat verir. Buna karşılık sen de benim Toprakla Uğraşanlar üzerindeki elim olacaksın. Seni onlara üstün kılacağım.” dedi ve eliyle gidebilirsin anlamında bir hareket yaptı.
Duydukları ve gördüğü heybet karşısında donakalan Topraktan Gelen'i hizmetçiler onun için ayrılan odaya götürdü. Topraktan Gelen, Hayat odaya gelene kadar gördüğü ve duyduğu şeyleri düşündü. Hayat odaya girince bir şaşkınlık ve hayranlık daha yaşadı. Bu kadın, söylendiği gibi hiç kendi kadınlarına benzemiyordu. Çok güzel, çok alımlıydı ve tam bir dişiydi. Onunla geçirdiği gecenin sonunda kendi karısını düşündü. Bu, onun gibi değildi. Topraktan Gelen'e erkekliğini hissettirmiş, ona üstün bir varlıkmış gibi davranmıştı. Kendi diyarında ise kadınlarla erkekler eşitti hatta kadınlar soyun devamını sağladığı için daha değerliydi. Hayat'ın bu davranışı Topraktan Gelen'in hiç yaşamadığı bir duyguydu ve hoşuna gitmişti.
Yüce Kral vezirlerini topladı ve Topraktan Gelen'in huzuruna getirilmesini emretti. Topraktan Gelen huzura çıkınca Yüce Kral “Sen ey Topraktan Gelen artık benim onlar arasında halifemsin. Sana istediğin hatta hayal bile edemeyeceğin şeyleri vereceğim. En güzel ve taze yiyecekler, şaraplar, enfes şerbetler, rahat yataklar, hizmetçiler ve cariyeler... Sana artık zahmet, yorgunluk ve üzüntü olmayacak. Yalnız bana itaat edecek ve yalnız beni tanıyacaksın. Benim emirlerime ve krallığıma ihanet etmeyeceksin. Sana yasak olan sadece budur.” dedi. Bunun üzerine Topraktan Gelen Yüce Kral'ın önünde eğilip “Şüphesiz ki sen yerin ve göğün hâkimisin. Senden başka efendi yoktur. Mutlak itaat sadece sanadır.” dedi. Yüce Kral vezirlerine döndü ve “Siz de işittiniz ve tasdiklediniz mi?” dedi.
Tüm vezirler “İşittik ve tasdikledik.” diyerek Topraktan Gelen'i kabul ettiler ve selamladılar. Biri hariç. Adının anlamı “Yüce Kral tarafından yüceltilmiş ve desteklenmiş” olan başvezir “Ben kabul etmiyorum!” dedi. Tüm gözler vezirler içinde en akıllısı, en güçlü ve şavaşçısı olan ve aynı zamanda diğer vezirlerin eğitmeni de olan başvezire çevrildi. Başvezir “Bu basit, sıradan, toprakla uğraşan, pis, korkak adam benimle aynı safta mı olacak yani? Ben ondan üstünüm ve onunla aynı safta olmayı kabul etmem.”dedi. Bu sözleri gözleri ateş saçarak dinleyen Yüce Kral “Yeter!” diye haykırdı. “Ben Yüce Kral. Yerin ve göğün hâkimi. Savaşçıların efendisi. Ben ‘ol’ derim olur.” dedi. “Sen benim emrime nasıl itaat etmezsin? Yıkıl karşımdan. Tüm hak ve yetkilerini aldım. Artık kovulmuş ve isyancı olarak anılacaksın. Benim topraklarımdan çıkacaksın. Kimse sana yaklaşmayacak.” Bunun üzerine Kovulmuş-İsyancı “Yemin ederim ki yaşadığım sürece öfkem de yaşayacak ve insanların sana itaat etmemesi ve isyan etmeleri için çalışacağım. Onlara gözlerini açmalarını, kulaklarını keskinleştirmelerini, akıllarını aydınlatmalarını öğreteceğim.” dedi. Yüce Kral “Defol topraklarımdan. Bilinsin ki kim Kovulmuş-İsyancı'ya uyarsa kahreden gazabımı tadacaktır ama kim ki ona sırt çevirip bana itaat ederse nimetlerimden yararlanacaktır.” dedi. Böylece vezirlerin korktuğu gerçekleşti ve Topraktan Gelen'in halifeliğiyle birlikte ilk fitne ve huzursuzluk da başgösterdi.
Kovulmuş-İsyancı'nın gidişinin ardından Topraktan Gelen sarayda gönlünce dolaşmaya Yüce Kral'ın engin nimetlerinden yararlanmaya başladı. Bu nimetler onun gözünü boyamıştı. Geldiği yeri ve insanları unutmuş güç ve nimetler onu sarhoş etmişti.
Kovulmuş-İsyancı'nın Topraktan Gelen'e beslediği kin zaman geçtikçe büyüyordu. Onu Yüce Kral'ın gözünden düşürmek ve gazabına uğratmak için plan kuruyordu. Sarayın her yerini iyi bilen Kovulmuş-İsyancı gizlice Hayat'la konuşmaya başladı. İlk başta bunu istemeyen ve Kovulmuş-İsyancı'yı saraya bildirmekle tehdit eden Hayat, onun “Sen de benimle konuştuğun için gazaba uğrarsın. Üstelik beni saraya senin aldığını söylerim.” demesi üzerine bu gizli konuşmalara devam etmek zorunda kaldı. Kovulmuş-İsyancı, Hayat'tan Topraktan Gelen'in Yüce Kral'a niye itaat ettiğini, kendi toprağında özgürce yaşamak varken -hem de bir lider olarak- şimdi bir hizmetkârdan başka bir şey olmamayı niye kabul ettiğini sorgulamasını istedi. O Yüce Kral yıllarca ona koşulsuz ve mutlak itaatle hizmet eden başvezirini bir anda kovmuş ve düşman ilan etmişti. Bir gün onun da aynı akıbete uğramayacağının garantisi yoktu. Üstelik o andan itibaren gidecek yeri de olmayacaktı. Çünkü kendi insanları onu Yüce Kral'ın uşağı ve özgürlüklerini ellerinden almak isteyen biri olarak görüyordu artık. Üstelik onun kadını olduğu için kendisi de aynı sona uğrayacaktı. Bu yüzden bu işten bir an önce vazgeçip insanlarının yanına dönmeliydi.
Hayat'ın kafası iyice karışmıştı. Aslında Kovulmuş-İsyancı söylediklerinde haksız sayılmazdı. Hayat bir zaman bu düşüncelerle dolaştıktan sonra bunları Topraktan Gelen' e söyledi. Topraktan Gelen bu sözler karşısında çok öfkelendi. Kendisi öyle biri değildi. Üstelik Yüce Kral onun ve insanlarının niye kötülüğünü istesindi ki? Ancak kendisinin de içine şüphe ve sorgu tohumları düşmüştü. Niye tek ve mutlak kral o olsundu ki? Niye emir ve sözleri sorgulanamasındı?
Bu arada Kovulmuş-İsyancı boş durmuyor saraydan bazı kimselere Topraktan Gelen'in hain ve yalancı olduğunu, asıl amacının Yüce Kral'ı daha yakından tanıyarak onun ve sarayının zaaflarını öğrenmek olduğunu, bu arada kendisi ve insanlarının iyice güçlenerek bir süre sonra Yüce Kral'a karşı büyük bir ayaklanma başlatmayı amaçladıklarını söylüyordu. Tüm bunların Yüce Kral'ın kulağına gitmesi pek uzun sürmedi. Topraktan Gelen hakkında söylenenleri duyan Yüce Kral öfkesinden deliye döndü ve Hayat'la onu derhal huzuruna istedi. Topraktan Gelen ve Hayat huzura çıkınca Yüce Kral “Tüm bu söylenenler doğru mu? Bana ve krallığıma ihanet etmeyi nasıl düşünebilirsiniz? Size verdiğim nimetleri nasıl yalanlarsınız? Nankör hainler! Onları öldürmeyeceğim. Tüm nimetlerimden ve kendi topraklarından uzak tutarak pişmanlık acizlik içinde yaşamaya mahkûm edeceğim. Böylece kime itaat edeceklerini ve nimetleri onlara kimin verdiğini anlayacaklar. Askerler, bu ikisini hemen topraklarımdan çıkarın! Kovulmuş nankör hainler olarak sürülmüşlerdir.” dedi. Emir yerine getirildi ve Topraktan Gelen ile Hayat birbirlerinden ayrı, yıllar sürecek bir sürgüne doğru yol aldılar. Böylece vezirlerin korktukları yine gerçekleşti ve Kovulmuş-İsyancı ilk zaferini elde etti.