ı. bu perde en kalın yerinden çatırdayan daldır.
duyuşun formu değişti, hiçlik hacim kazandı
düş olan ne varsa ete kemiğe büründü
ellerimizi, rüzgârlarımızı yumduk
sustuk: düşüş başladı
gördük: rüzgârlar da uçurtmalar gibi yırtık kaldı
durduk: önümüze geçip konuştular
gözümüzün en sıcak yerine bakarak bize kör dediler
onlar geceyle yamalanan güneşe battı dediler
güzel kokan çiçeğe terli dediler
verimli büyüdükçe arsız dediler
ama arsız kimdi, terli kimdi, kimdi batan
ellerinin uzanmadığı yerlere dokunduk demedi mi onlar?
ama dokunsalar yanardık, üşüdüğümüze sevindik
ıı. bu perde kelimedir.
neyle başlardı susmak
ne desek artık susmuş sayılırdık
neydin sen, nedenin neydi, nerelere giderdin
ne zaman rast geldik seninle, ne zaman ayrıldı yollarımız
neydik biz, nedenimiz neydi, nerelere giderdik
konuşarak neyi halledebilirdik, susarak neyi
artık herhangi bir şeyden ayırt edemiyorum
yani bu, yaşamaya olan aşinalık gibiymiş
bir bela
ve ancak yırtarak şekil verebildiğim
ateşle uslandırdığım evcil yürek kuşum
öylece durduk seninle, öylece kazdık ya yeri
hendekler beğenmedik delme mahirliğinden
oysa yapacak neler vardı, konuşacak neler
ama neyle başlardı konuşmak
ne desek artık konuşmuş sayılırdık
bir manifesto gerekir miydi?
olur ya, bizi göğe bakmak için bir durağa hapseden romantiklerden intikam almadan ölmek var mıydı?
o da oldu işte
hakkımızı kendimizde kullandık
bir zencefil acısı tattık, güzeldi
yoklar aradık artık
kelime çoktu, seçemedik
susmak çoktu, tükettik, en çok kendimizi, yedik
ııı. bu perde turuncu'dur.
kaygan bir sevgiden düştüm,
belimde gül kokusu göğsümde korkunun allahı kaldı
ölsem ona da utanırdım belki, içimden sorardım:
"canımın yandığını fark etmen, canını yaktı mı?"
bazen bir selam ederdim bazen bir sitem
her şeye içimden ağlardım
nasıl sorsam bilirsin, ne desen anlarım ki seni
bana baktığında nasıl tanımadın,
beni sen yaratmadın mı?
başka bir şeyi,
görmediğin bir şeyi anlamaya çalışır gibi midir uzaklık
kökte rehin kalmışken;
bugüne kadar söylediğim en güzel şeyi duydun mu hiç:
"yine bir damdan atlasam
bana turuncu alır mısın?"
hep bir damdan atlasam, hep bir turuncu alsan bana;
paramparça olana dek vücudum
durmam yerinde
bir daha düşmek için nasıl bir iştahla kalkarım biliyor musun?
bakıp da görmediğin diyarlar ne zaman kurtarılacak savaştan, elma kokularından?
bilmiyorsun değil mi…
ıv. bu perde, buradayımdır!
ya ne olacaktı her şeyi tersiyle değiştirseydim
yine bir delik bulur, bir delik diker aynı yola çıkardık değil mi?
öyleyse yormuyorum kendimi, buradayım işte
istenmedik otun bittiği yerde
v. bu perde saklambaçtır.
yüzünü sevmeyenlerin kaçtığı ayna mikrobuna giyindiler maskeleri
yüze gelmekten korundu onlar
korktukları korkmaktı ama korktular bir kez
bir daha inmedi suratlardan saklanmanın tadı
istemedikleri ota gül çektiler
utandılarsa eğer onu da sakladılar
en çok sırt görmeden dil çıkarmanın özgürlüğünü sevdiler
vı. bu perde, gözünüzü kaçırdığınız çirkefin burasıdır.
yani nasıl, unutulmuş muyum
yoksa dile getirmekten utanacak kadar sustuğunuz mu
eski körün eski bastonu
yeni kırkayağın keratası mıyım
kapalı kapılarınıza yaslanan yığınlar içinde bir boşluk buldum
ama durmadım
kendi türkümü kendim sırtlandım
fırsat vermedim bakışlarınızın çirkeflik bulduğu canımın ezgisini avlunuzda söylemeye
uzaklardan bir ıslık sesi geldiyse o da bendim
mektuftum, başımı indirdikçe ağlayasım gelirdi
gururdan değil boğulma korkusundan bir büst gibi taşıdım kellemi gövdemin üstünde
ey siz misiniz gözümün gümeci, yıkılın artık
vıı. bu perde elini tuttuklarımdan biri, belki ikisidir.
bir ricanın emridir bu sığarsa ele de yazılır
bir dost verdim beyazlar koynuna
ensemde titrerdi.
bir kulağımla öğrendiğimde ölümü
ötekiyle duydum kaçıncı kez, karbeyazmış
bir zamanlar yeryüzünü arzuladığım avuçlarımdan
yeryüzünü siliyorum şimdi
yüzlerden başlıyorum,
çünkü duymuştum, son bir soluk böyle çıkmalıymış insandan
yavaşça sinmeliymiş eşyaya
yüzlerden başlamalıymış
cebinden beş kuruş bile çıkmadı demesinler diye kaçtığım ölümler
acınmamak için düştüğüm acınası haller bilinir mi
biri demişti, kim, hatırlar mı:
"karanlıkta olsan da bulurum seni
karanlıkta olsam da bulurum seni"
gelen yok
beni unut dedim ona, bırak aydınlığı karanlığı
ellerimi bırak dedim ona, zaten tutmuyordun
neymiş temiz yol, hangisiymiş?
aydınlıkta kaybolacaksın dedim ona
kötülükten yol öğreneceksin
yine de avut kendini dedim ona
çık meydana ve büyümüşsün gibi bağır:
"selam küresel köy!
sizi aldatmaya geldim, önce kendimden başladım. kopardığım elleri getirdim size, ne öğrendiysem işte bu avuçlardan öğrendim, satıyorum, yok pahasına. korkmayın hiç, iz bilir ama yol sürmez birinin elleri bunlar, alın alın, korkmayın. biri siğilli ama önemli değil, biraz sirke bu işi çözer. çok işinizi görür, öyle bakmayın, ne de olsa bana hayranca bakıyor gözleriniz. işte, bu eller sayesinde!"
sonra
ellerim kalsın dedim ona, satarken tut en azından.
vııı. bu perde, yaban mermisidir.
çocuktum, yumruğumu sıkarak demiştim:
istediğim savaş değil
ama barışmayı da hiç istemiyorum
sadece
siktirin
gidin
ıx. bu perde deliktir.
ayakkabımda büyümek için çırpınan ufak deliğin ve dur demenin sahibi
aslına bakarsan
senin kadar cesur değilim
ve güçlü
ben ki, tabanını kemiren bir korkak, zıplamasını bilmeyen, göğün renginden korkan
oysa sen, canı yandıkça bağırmasını, kızdıkça ceza vermesini, bekledikçe iyileşmesini bilen bir ustasın
bana anlat, bir delik nasıl dikilir
çünkü bedenimin devam etmeye tahammül edemediğini anladığım bu an birçok ölümden acıdır
birçok ölü cesurdur
birçok ölüm cesurdur
buna karşın benim payım korkunç bir yaşama korkak bir boyun büküşten ibaret
iyi paydalarda
iyi paylar bulayım diye, anlat.
sevgili ayakkabımdaki deliğin sahibi,
bana delmeyi öğret
ki nallarımdan çiviler sileyim
düşüp kalmanın
düze çıkmanın
bozmanın ve bozulmanın
anlamı ne?
x. bu perde, yıldızların uzaklığına yergidir.
yılgım yılkılaştıkça içimde
benden başka herkes yılgın olacak
sessizlik. tanrılar yıldızların ışığıyla parlıyor.
sessizlik. ve kalın kafamın deldiği hafiflik.
xı. bu perde kapanıştır.
veda edilmemişliği, ezilmişliği, dilsizliği işleyen bir günü uğurlayıp
çaresizliği uğuldayan bir rüzgâr melodisine sarılıyorum.
kaybettim diyemem
zaten demişler: pişmanlık, savaş kazanmaktır
kazandım diyemem
zaten derler: dönülmez olan, zaman kaybetmektir
bu haklılık davası değil, burukluk
havada kokusu kalır mı bilmem
kalsa nolur
rüzgârımı da yumruğumu da saldım
söylese ya biri şimdi
neyi düzelteceğiz, neyi düzelteceğiz, neyi düzelteceğiz
kütüğü devşirsek gül mü olacak?
fotoğraf: ağlayan çayır, 02:09:58
Serhat Tepe
2023-06-16T21:31:29+03:00Merhaba Yasemin. En azından birçok perde artık öyledir. :D Teşekkür ederim.
Yasemin Çargıt
2023-06-13T13:33:52+03:00Merhaba. Yeniden merhaba. Sanırım artık bütün perdeler en kalın yerinden çatırdayan daldır.
Serhat Tepe
2023-06-13T03:38:51+03:00Teşekkür ederim, hiç eksik olmayın.