İnsanlık, tarih boyunca kendisini tanımlama ihtiyacı hissetmiş ve bunu yaparken de “ben ve diğerleri” olgusu belirleyici faktör olmuştur. Bu ‘ben’in içinde aile, ırk, inançlar, dünya görüşü, cinsel yönelim/kimlik, fiziksel özellikler, içinde bulunduğu coğrafya ve toplumun kültürel yapısı ile ve siyasi konjonktür etkili olmuştur. ‘Diğerleri’ ise bunun dışında kalanlardır ve tüm bunlarla birlikte öznenin/toplumun, yukarda saydığım olgulara kendisini ne kadar “ait” hissettiği, kimliğini tanımlamada en belirleyici faktördür. 

Buradaki en belirleyici faktör “aidiyet” hissiyatıdır. Çünkü özneler; içinde bulunmak istedikleri grupları, toplulukları, arkadaş seçimlerini aidiyet olgusu üzerinden belirler. Bu seçimlerdeki en temel faktör, öznenin diğer özneler ve topluluklarla kendi benliği içinde kesişebildiği ölçüde ilişkilenmeler kurar. Bu yüzden bir öznenin diğer özneler/topluluklarla ilişkilenme biçimi aynı düzeyde değildir. 

Özne, kimi özneler topluluklarla inanç üzerinden kesişme durumundadır. Kendisini ait hissedebildiği için rahat bir şekilde ve güvende hissederek ilişkilenmelerde bulunurken; yine inanç üzerinden aidiyet hissi oluşmadığı için cinsel yönelim/kimlik veya aile yapısı üzerine yada kültürel konularda kesişmediği zaman rahat ve güvende hissedemeyebiliyor. Kısaca özetleyecek olursak tüm ilişkilenme biçimlerinde kendini ait hissedebildiğin kadarsın.