Türkiye’nin sinema tarihi cumhuriyet öncesi döneme dayanır. Sinemanın ilk gösterimi de ‘Cadde-i Kebir’ yani İstiklal Caddesi’nde başlamıştır. Fransa’dan sinemayı buraya getiren kişi de Sigmund Weinberg’dir. Önceleri sinema gezici şeklinde sergilenirken II.Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte ilk yerleşik sinema olan Pathe Sineması İstanbul’da açıldı. Cumhuriyet’in ilanına kadar sinema isimleri Fransızca şeklinde devam etti ancak Cumhuriyet ilan edildikten sonra Türkçeleşti.

 

İstanbulda yaşayan Fuat Uzkınay, Weinberg’den çoğu şeyi öğrendi. Uzkınay 1914 senesinde ise kendi sinemasını açtı. Burada önemli olan Fransa’dan gelen sinema akımının İstanbulda olmasının nedeni, İstanbul’un çokkültürlü bir yapıya sahip olmasıdır. Aynı zamanda Fuat Uzkınay’ın da bu işi bilen birinden öğrenerek kendine ait bir yer açması Türkiye’de sinemanın kalıcı hale gelmesindeki en büyük role sahiptir. Çekilen ilk film de Uzkınay tarafından Osmanlı-Rus savaşını anlatan bir filmdir. Filmin adı ‘Ayastefanos’daki Rus Abidesinin Yıkılışı’dır. 1914 yılında çekilir ancak bu film kayıptır. Ancak yine de çekilen ilk film ve Türkiye’de sinemanın başlangıcı olarak 14 Kasım 1914 olarak kabul edildi. 

 

Cumhuriyet’in ilk yıllarında ise sinema tarihinde tek adam diye anılan ‘Muhsin Ertuğrul’ vardır. O dönemde Kemal Film kurulmuştur ve ilk filmini de 1922 yılında Ertuğrul çekmiştir. 1950’lere kadar sinema tarihinde durağanlık yaşansa da devlet bazı vergi indirimleriyle girişimcileri çıkarabilmek adına uygulamalar yapar ve Ertuğrul dışında da yönetmenler ortaya çıkmaya başlar. 1960’larda sansür ortaya çıkar ve yapılan işler sansür kuruluna sunulur ve onay alınmazsa yayınlanmaz ancak bu durum sinema sektörünü etkilemiş ve yapımları baskı altında tutmuştur. 

 

Yeşilçam ile birlikte de sinemaya ayrı bir soluk gelir. Yeşilçam’ın parlaması 1960’larda başlar ve 70’lerin ortalarına kadar sürer. 200’ü aşkın film çekilmiştir. Günümüzde bile hala daha Yeşilçam’ın etkileri görünmektedir ve orada yetişen sanatçıları anmaktayız. Hem 70’lerle birlikte renkli sinemanın artmasıyla da seyircinin ilgisi daha da artmıştır. 80’lerde ise yükselen maliyetlerden ve izleyicinin sinemaya erişiminde sorun yaşanmasından kaynaklı tam bir çöküş yaşanacakken video olgusu, sinemayı batmaktan kurtarmıştır. Bunun ile birlikte 1982 yılında da İstanbul Film Festivali yapılmıştır. 

 

90’larda artan sinema salonları ile birlikte de insanların ilgisi artmış ve salonlarda son teknoloji ses ve görüntü sistemleri kullanılmaya başlanmıştır. 2000’lerde ise seyircilerin hangi tarz film tercih ettikleri sorusunun cevabı da daha çok komedi filmleri olmuş ve yabancı filmlerden çok yerli filmlerin tercih edildiği de görülmektedir. Aynı zamanda 2000’lerle birlikte filmlerde popüler kişilerin oynatılmasıyla birlikte izleyici sayısının da buna oranlı olarak yükseldiği de söylenebilmektedir. 

 

Son yıllara baktığımızda ise izleyici sayıları düşmemekte ve yine de çıkan yerli filmlerin izlenme sayılarının yüksek olduğu görünmektedir. Ancak makalede de bahsedilmek istenen son dönem sineması hakkındaki yorum şudur ki, evet popüler kişiler ve popüler konular işlendiğinde ,romantizm gibi komedi gibi, izleyici sayısı yükselmekte ancak genel izleyici sayısı düşük olduğu görünmektedir. Bunu da azalan ekonomik refahın, bilet fiyatlarının yüksek olmasıyla açıklayabiliriz. Bir bilet parasının 100 TL’ye yaklaşması, sinema da alınmak istenilen mısırın 50 TL olması günümüz için oldukça maliyetlidir. Aynı zamanda artık internet platformlarından, televizyondan da bir çok film ve diziye ulaşılabildiği için sinema artık tercih edilen bir alan olmaktan çıkmıştır. Bunun ile ilgili kendimden örnek vermem gerekirse sinemaya gitmeyi çok severim ancak 2 saatlik bir film için vereceğim bilet fiyatının yüksek olmasından dolayı gitmeyi tercih etmiyorum. Sinema gösterimden kalktıktan sonra internete düşüyor bende bu zaman aralığını bekliyorum ve internetten izlemeyi tercih ediyorum. Bu sebeptendir ki sinemanın eğlence ve sanat aracı olduğunu düşünürsek ve yerinde izlemenin keyfinin başka olmasından ötürü bilet fiyatları bu kadar arttığı sürece izleyici sayısı da bir o kadar düşmek durumunda kalacaktır. Acilen bunun ile ilgili bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Çünkü sinemanın tadı o salonda çıkıyor.


Bu yazımda yararlandığım makale: Ruken Öztürk, “Türkiye’de Sinema”, 1920’den Günümüze Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Değişim içinde, Phoenix Yayınevi.