İmkansız kavramının alternatif bir tanımı niteliğindeki bu kelime grubu, dönemimizin en büyük gerçeklerinden. Bırakın kanların en deli aktığı üniversite çağlarını; daha ortaokuldayken, lisedeyken başlıyor keskin çizgiler. Önceden belki sadece duyduğumuz kavramlarla gerçekten tanışıyor, muhafazakar ve seküler olarak ikiye ayrılıyoruz genelde. Bundan ötesi kabul görmüyor. Her problem parti savaşına dönüşüyor, herkes suçu sevmediği tarafa atıyor. "Taraf". Seçmezsen uzaylı muamelesi gördüğün taraf.


İdeolojilerin inada bindiği inanılmaz bir evredeyiz. Erdoğan'ın karşısına Deli Vahit dahil kim çıkarsa çıksın mührü basacaklara karşı ölürüm de vazgeçmem reistenciler... Her gün toplanılıyor, herkes kendi sevdiğini alkışlıyor ve bu döngü asla bitmiyor. Kimse kimseyi dinlemiyor, hatayı yapan kendi yandaşı olunca üstü örtülüyor, ses çıkarılmıyor.


Kadın cinayetleri TT'lere, afişlere, eylemlere sığmıyor artık ama bakanlar hala çıkıp Türk aile yapısı diyor. Birinci ağızdan LGBTQ+'lar lanetlenirken Bülent Ersoy'la selamlaşılıyor. İnsanlar öfkeli, kimse bu öfkeyi dindirmek için uğraşmıyor, kalan sağlar bizimdir politikasıyla tam gaz devam ediliyor.


Kendine en özgürlükçü diyenler ezandan rahatsız oluyor, dini ne kadar içerik, olay varsa aşağılıyor. Başörtülü kadınlar İstanbul'un Kadıköy'ünde her gün hakarete uğrarken şort giyenler bir başka yerde linçleniyor. Aklı belden aşağıdan ötesine gitmeyen yaratıklarla çevriliyken etrafımız; mahkeme her gün bir başka tacizciyi serbest bırakıyor.


Saygı diye tutturan kimse bu kavramı gerçekten anlamıyor, sadece kendinden olanı görmek istiyor. Yıl 2021. Bir Allah'ın kulu da insanların tercihlerine "bana ne!" deyip geçemiyor. Hiçbiri aynaya bakmıyor. Yargılıyor, yargılıyor ve yargılıyoruz. İnsanlar öz ailesine nefret duyuyor. Hadsizlikler bitmiyor. Umudumuz azalıyor.


İsimlerden, yok etmekten, ezmekten söz ediyoruz. İlkel insanlar gibi yakıp yıkmak istiyoruz. Burası Türkiye. Kendi kendimize kalamıyoruz, hep birilerinin arkasından gidiyor, birilerini ötekileştiriyor, birilerine saldırıyoruz. Şimdi çok bilindik bir cümle dolanıyor ortalarda. "Ölene kadar kutuplaşacağız sizinle." Çünkü insanların, kendilerine en ufak zararı dokunanlardan nefret etmek zorunda kaldığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Affetmemeyi öğreniyoruz.


Bunca tutarsızlığın içinde nefes alamıyoruz. Sadece Fox TV izleyenler ve sadece A haber izleyenlerle dolu yanı başlarımız. Kendimizi devletçi ya da muhalif sanıyoruz. Sadece sanıyoruz. Halbuki ne devleti biliyoruz ne de muhalefetten anlıyoruz. El ele veremiyoruz, aynı sesi çıkaramıyoruz çünkü biz bunun içine doğduk, gittikçe kızışan bi ortamın içinde gençliği çürüyenler olarak anılmaya devam ediyoruz. Laf anlatamıyoruz, tahammül edemiyoruz, at gözlüklerimizi çıkaramıyoruz.


Biraz huzur, mutluluk ve bir parça refah dilesem şu güzel ülkemden; o da AKP ve MHP oylarıyla reddedilir mi acaba?