bu canı hevessiz hayatta bekletip

çocukluğunu gürültüyle açıklayan ben

burada devrik bir cümle gibi dururken

geçmesini arzuladım uzaklara giden vesait!

sana gelmekle dünyaya

yüz göz olmak korkusu

kuyularınıza düşen peygamber

şakağıma süsümü bozan çizik

yarın, meseleyi anlayana bin zulüm

kendime bir adım geriden bakabilseydim

yutkunma telaşıyla geçmezdi ömrüm!


bu canı yük diye göğsümde taşıyıp

yarını taze felaketle açıklayan ben

burada kusursuz bir kargaşa gibi dururken

kalbim,

başka bir kalbe çarpmakla kırıldı!

sen adında bir acı bulup

sana kalmakla sığındığım dünya

gülünce yaşlı gösteren hayat

susmakla üzerime yapışan kabahat

dün, unutmayı bilmeyene bin zulüm

kendimle arama mesafe koyabilseydim

tutunma telaşıyla geçmezdi ömrüm!