Kuzey Norveç'in karla örtülü kıyısında gizlenmiş bir sığınağın kapısı açıldı. Gaz maskeli, siyah tulumlu iki adam şaşkınlık içerisinde etrafı seyrediyordu. Karşılaştıkları yıkım karşısında, donuk bakışlarla birbirlerine bakıyorlardı. İçlerinden uzun boylu olan U., boğuk ve kısık bir sesle seslendi:
"Mahvolmuş, bitmiş her şey C."
C. birden duraksadı, titreyen bacaklarına hakim olamıyordu. Az sonra iki elini başının arasına alarak ağlamaya başladı.
"Her şey dümdüz olmuş, gökyüzü kan rengine dönmüş..." Hıçkırarak yere çömeldi.
Kızıl rengini almış gökyüzünü seyreden U., "Şimdi ağlamanın zamanı değil, sığınakta yiyecek kalmadı. Yemek aramamız lazım." dedi sesini yükselterek.
''Radyasyon yemekleri çoktan bozmuştur bile, ne yemeğinden bahsediyorsun sen ha? Etrafına bak!''
''Bir şeyler bulmamız lazım, denize bakalım.''
Her ikisi de konuşabilecek durumda değildi artık. Yaşamak istiyorlardı, her ne pahasına olursa olsun yaşamak... Damarlarına bile nüfuz eden umutla kıyıya koşuyorlardı.
''Baksana, su kızıl rengine dönmüş!'' dedi C.
''Balıklar ölmüş müdür sence C.?''
''Umalım ki yaşıyor olsunlar. Oltamız yok ki hem, nasıl tutacağız?''
U. yere çöktü ve çaresizce C.'ye uzun uzun baktı.
Az sonra gökyüzünde bir ışık parladı, biçimsiz bir cisim belirdi havada. Onlara doğru yaklaştığını fark eden U. ve C., paniğe kapılarak uzaklaşmaya çalıştılar. Korku, tüm vücutlarına yayılmıştı bile; damarlarına ve kalplerine...
Cisim, henüz keşfedilmemiş geometrik şekliyle bir uzay aracını andırıyordu. Araç iniş yaptıktan sonra kapısı açıldı. Araçtan inenler U. ve C.'yi ürkütmüştü, oldukları yerde kalakalmışlardı. Daha önce görmedikleri türden insanı andıran üç gözlü varlıklardı. Farklı bir dilleri olduğu birbirleriyle konuşmalarından aşikardı.
Titreyen sesiyle, ağlayarak bağırdı U.:
''Zarar vermeyin bize, nükleer bir savaş yaşadık. Sığınakta hayatta kaldık...''
Üç gözlü bir varlık, usulca U. ve C.'ye yaklaşarak ellerini uzattı...