yüzüm git gide bir suyun yansımasına dönüşüyor,

ben yürüdükçe yanımdan geçen her şeyden korkuyorum.


pencerelerin önünden bile geçemediğim olmuştu bir zamanlar.

sek sek oynar gibi açık camları avlardım,

akşam üzeri yürürken mesela,

-gün boyu birbirini bekleyip en sonunda kavuşan-

birbirine dolanan iki el görsem,

filizlenen her aşkı kökünden sökmek istiyorum.

yabancılığım uzuyor da uzuyor dünyanın üstünde.


bazen unutuyorum,

ahlaksız bir kadın olduğum için kolayca becerebiliyorum bunu.

herkesin başkasını konuştuğu dünyanın neferi olmalara soyunuyorum,

yine de bir çakıl taşı güneşte nasıl ısınırsa ızdırabım içimde öyle.

kaynayan sularımı etrafıma taşırmamaya çalışıyorum.


her deliliği boğazımda bir düğümlü oyuna çeviriyorum,

bir dua olmayı düşlüyorum,

sıcak bir göğüsten taşan bir inanç.

dünyanın hilesini bulup sesimi kesip-

akıp gitmek

sokağın ortasından.


üç kış üşümemeliyim bundan sonra,

üç kış göğsümde inanç taşımalıyım.

sonra-