Karanlık günün içinde kıvranıp duran bir aydınlık beyazım.

Hiçbir şey duymuyor kendini.

Vicdan,

bir çiğ tanesi,

bir ben.

Pek tekin değil bu yüzden yazılıp çizilenler.


Ben sadece o mavi kuşu bekliyorum diyorum.

Bunu okuyup beraber döneceğiz

Beraberimizde birkaç çığlık,

birçok maske,

iki kere komşular.


Hiç geçmedim benden ileriye,

Bilmiyorum ki bu saksıda çiçek ne,

bu akrepte yelkovan kaç...

Varıp gitmediler de uzağa

ben gitmedim fazla haddimden.

tutuldu elim kolum,

çıkmadı sesleri.


Ben sadece o mavi kuşu bekliyorum.

Gitmenin nesi var bilmiyorum

sesi mi, kulağı mı, kokusu mu?

Nasıl çıkarırım görünce,

nasıl tanır beni?

Burda dur

bir şeyler olur,

sonra o şeyler çevirir karanlığı tuzağa.

Ne bu?

hayratı hayatın.


Ne yapıyorum ben şimdi?

Ben o mavi kuşu bekliyorum

bir yerden

ileri gitmeden, geri dönmeden

bekliyorum da kelime kelime eksilerek.

Bir şiirin içine varıp

saklanarak,

bilmeyerek.


Ölmüş mü o mavi kuş

Bukowski üstüne viski dökerek?