geceler,
rasimpaşa sokağı'ndan uzun bekleyişler...
yürürüm, yol yokuş.
kulaklığımın ucundan kaçan haykırış...
caddeler konuşuyor evlerin penceresinde,
şehir bandırılıp çıkarılmış televizyon misali...
bir arayışlar, ardından yok oluşlar...
göz bebeğinde tedirginlik, her ihtimali inceliyor, kıvrım kıvrım geçiyor önce beyin. sonra laf, saat
kalabalığı saklı tutuyor,
aynı gibi orkestrası
eşlik ediyor gündüz gece.
otobüsler,
kırmızı ışık
düşünce dolanıyor beyninde.
sonra yol
açılıyor,
evin gibi hissettiğin bir yerdesin.
yatıyorsun bir, uyanınca tilki
servet-i tutkun kervanın gerisinde,
beyaz kule detay
gün kuyu kararır.
tanıdım sandığım zaman yağıyor, güneşli havada yağmur...
herkes peşinde eşini eşlemenin
yuvamız yok, çatımızda yıldızlar ve ay...
buraya kadar sesimiz ulaşamaz insanlar, sağır.
yine ateş yakarız, kıvılcımlar yükselir.
seyir âlem,
kuşku hadise, hepsi şehirde.
gecem kadar karanlık sanrılarım.
rüzgar çarpıyor kırlangıç yuvalarına.
taşlar ıslak, beklemekten yosun...
ilerisi sis, belirsiz ama bir duman ve gölgeler kulağımda sesleri, sanki çağırıyor bunca yılın üzerine akan bir gülüşle, müzik değişmemiş! tatlı bir telaş ve teneke, biliyorum bu gölgeleri... birazdan bir uğultu kaplar vadiyi ve çınlar bütün kayalar, oyuklar.
yüreğimden gelen mi bu, yoksa bir baykuş mu sedir ağacında usulca uyuyan?
kemir kemir tükür, sonra birleştir aynı mı gelir sesi dertleri?
hadi dağıl savrul yay küllerini hayallerin
bu thor'un çekici olsa
bir daha bir daha vursa
poseidon denizleri yarsa
zümrüd-ü anka yanarak uçsa