Henüz eskimiş o güzlerin, güz ninnilerinin

Henüz yeni iyileşen tenimden ısırgan otu gibi,

yakarak, kabartarak geçmesine

ne olur darılma.

Ben ikiz doğuran bir anneyi koparıp içimden

fısıldadım yalnız

Eşit sevsin diye her birini ve

Sarılacağım şimdi, nereme battığını bilmediğim

uçurum çalılarına.


Titreme.

Köşebaşlarında depremler var

Kendinden bilmen gereken soğukluğu mevsimlere yüklemeden

Depremleri anla, sana yüz çevirdiğini

bütün kara parçalarının

ve gelinciklerin.

Solan ve yıkılan her şeyin biraz seninle ilgisi var

Yönümü gündöndülerinin çabasıyla bulduğumda

Seni aramaktan söz etmediğim bir günde dönmen şart

Köşebaşlarında duraksamadan

Unutulmayı mum gibi ellerimde taşıyarak ufacık odalarda,

Hiç sinmediğin odalardan taşarak iyileşeceğim

Bir pencere açarak hiç olmazsa

Barışacağım kendimle

Titreme,

Duvar diplerini gölgeleyen isimsiz yabancılar,

Bekleyen, bekleyen bir ses var ağzımda

Anlatırdım fakat lüzumsuz

Duyulması mümkün olmayan bir çığlık bu

Yönümü bulacağım değil mi, uçurum fikrinin yok oluşunda.


Mahvetme,

Yönümü sana doğrultacağım besbelli

Yine tuzaklar yine alın yazısı

Yine köprü enkazları ve biz bu yolu geçtik mi soruları

Bu yolu geçtik, inanmasan da geçtik

Gözlerimi yumduğumda boğazıma tırmanmış ellerin

Ölmedim, gücenmedim de biraz

Ellerin boğazımdayken hiç ışık yoktu yeryüzünde,

inansan karanlığa

İnansan yine hata ve yine çok boyutlu kabuslarım

Biz bu rüyayı gördük mü soruları, sahi

Derinliği olmayan bir yüz çizecektim uykulara

simsiyah anılarla dolup taşarken mahzenler

yeniden! diyen aklıma veda edecektim

Bu göçen şeylerin ardından sallanan bayrak

Bu çürümüş yanlarımla büyüyen zeytin dalı

Barış değil mi

Bir kez olsun mahvetme, barış değil mi yüzümdeki sabahlar

Lüzumsuz, lüzumsuz bir gösteridir gerçi gidişin

Burada sevgi bir başka kopuştur zincirlerinden

Bir başka vazgeçiyorsun

Ellerinle daireler çizerek havaya, bak gidiyorum diyerek...


Dönmen şart, sana benzeyen ne kaldıysa geride

Uçurum dikenleri gibi

çiçeksizken sana benzeyen güzlere dönmen şart!


Bir daire, bir çember, göz bebeğin

Ondan mı

Yüzüme çarpılan kapıların önüne bağdaş kurarım

Niçin kapanan bir deftere dikip gözlerimi

Başka bir alfabeyi, başka bir hazla sökerim

Ana dilim nedir, bu dilimdeki bitmeyiş nedir


Neden hiç bitmiyorum, beni bitir

Beni bitirmek nasıldır bilmiyorum

Ki artık kurtuluş mühim değil o kadar

Bunca yolu yürüdük tamam, uçurum salıncakları kurduk

anlatmadık, dinlemedik

yine de yürüdük bunca yolu tamam.

Geriye bakmaksızın sona doğru atılmış adımlar

Bir kez olsun mahvetme

Beni salıncakların en doruğundan gülümseyerek ittir

Son bir şansım kaldı hatırlanmak için, bu kez önce

Düşmeliyim kızıl bir açışla

Belirsiz bir soluşla

Neden bir yakamdan tutarsın hep

Sende hükümsüzce pes etmek var

Bana kalmış dev boşlukları çaresizce avutmak

Donuk adımlar, güvenilmez adımlar atıyorsun, oysa

biraz bana inan,

beni biraz bitir diye inleyen, inleyen bir ses yok muydu

bu uçuruma susayan ağzımda?