Rüzgar olmakla rüzgarda olmanın arasındaki farkı düşünüp durdu bir müddet. Gözlerini bir kapayıp, bir açtı. Bir kapadı, bir daha açtı.


Her göz kapanışında hafiften kamburunun daha da çıktığını hissetti. Kamburunu düzeltti ve dik durmaya çalıştı. Yüzünde soğuk güneşin o yarı sıcak tadı vardı. Kamburunu dövercesine sırtına vuran o sert, Şubat rüzgarının acımasızlığıyla birleştirdi kendini. Ve işte o an düşündü; insanoğlunun aslında ne kadar da güçsüz ve aciz olduğunu.


''Biz neyiz ki?''


Yere baktı. Alındığı günden beri boya görmemiş ayakkabılarının altında duran, yarı taşlı kiremit rengindeki toprağa içten içe bir saygı duydu. Ardından, karşıda bütün heybetiyle duran karlı dağları ve eteklerinde boylu boyunca sıralanmış uzun çam ağaçlarını seyretti. Parmaklarını tamamen birbirinden ayırarak kaldırdığı sağ eliyle rüzgarı avuç içlerinde hissetmeye çalıştı.


Rüzgar, ne muazzam bir güçtü.

Toprak, su, dağlar ve gökyüzü. Ne kadar da kusursuzdular.


Başını tamamen arkaya doğru itti. Kül rengi bulutlara bakarak Tanrı'yı düşündü. Aslında Tanrıları.

Çünkü daha çocuk yaşlarındayken annesinin anlattığı bir Tanrı vardı: Merhametli, bağışlayıcı, affeden.

Ardından okulda öğretmenlerinin anlattığı Tanrı vardı: Atomik ve matematiksel.

Bunlardan başka bir de arkadaşlarının sövdüğü Tanrı vardı: Gaddar, cani ve kibirli olan.


Gözlerini kapadı ve 3 Tanrıyı da birden düşündü, düşündü, düşündü...

''3 Tanrı mı vardı yoksa 3'ü de aynı Tanrı mıydı?''

Düşündü, düşündü, düşünemedi.


''Belki de ben kendi Tanrımı bulmalıyım.''


Gözlerini daha önce hiç duymadığı bir heyecanla açtı. Rüzgar, bir kozalak getiriverdi ayaklarının ucuna. Eline aldı, sevdi ve öptü. Derin bir nefes aldı ve sanki hayatın bütün sırlarına keşfetmişçesine hınzırca güldü. Kendine, toprağa ve kozalağa.


Bir iki küçük adım atıp ardından koşmaya başladı. Rüzgarda olmayla rüzgar olmanın arasındaki farkı anlamak için. Koştu, koştu, koştu...


Koştukça, rüzgarda olmanın artık güzel bir şey olmadığını fark etti.

''Rüzgar olmalıyım.''

Koşarken ellerini iki yana açtı.

Dağları, toprağı ve ağaçları...

Bütün kozalakları ve gökyüzünü...

Bütün bulutları, Tanrıları ve okyanusları...

Tüm kainatı kucaklarcasına atlayıverdi uçurumdan.


''Artık rüzgarım.'' diye düşündü.

Kusursuz, muazzam ve güçlü.


Dağları delen, ağaçları deviren, sulara yön veren...

İncecik deliklerden girip göğü mesken eyleyen...

''Ben mükemmel bir rüzgarım.''