Pi’nin yaşamı filmini izleyenleriniz vardır. Ben de uzun zaman önce izlemiştim. Ama bir sahnesi hafızamda dün gibi tazeliğini koruyor. Okyanusun orta yerinde, hedef görülecek bir kara olmaksızın, hayvanlarla bir tekneye sıkışmış, seyirci ise başrolun düştüğü dehşetin manzarasına dalıp gitmiş. Tam da bu minvalde bir görüntü gözümün önüne gelen. Uçsuz, bucaksız bilinmezliğin ortasında bir başınalık. Aynı dili konuşmadığı ama varlıklarıyla yalnızlığını paylaştığı, hem korktuğu hem tutunduğu canlılarla mücadelesi. Hayatta kalma mücadelesi. Vahşi bir yırtıcıyla dost olmayı tek başına kalmaya tercih edeceği bir tutunuş. Bazen iki seçenekte birbirinden beterdir. Ve sen kötünün iyisini damıtmaya çalıştığın bir halde bulursun kendini. Ya da kötü yer değiştirir. Neyi kötü sayacağını bilemez haldesindir. Sen neye tutundun. Hangi korkudan uzaklaşmaya çalışıyorsun. Bir başınalığın manzarası çıldırtacak kadar güzel ve kaybolacak kadar korkunçken, gözlerin hala kara görme peşinde mi. Kendin için seçimin ne olacak. Mücadelen filmin sonu gibi anlamsız bir hal de alabilir üstelik. Devam edebilmek için kurguladığın anlar, sadece senin inanabileceğin ihtimaller. Çünkü inandırmaya çalışmak delilik sayılacak. Yazdıkça beraberinde gelen filmi tekrar izleme isteği. Her bakışla görünen bir yeni. Merak ediyorum aynı sahnelerde size neler görünecek. Kurgularınızla iyi seyirler…