“Bedenim o kadar yorgun ki bunu dinlenirken fark ediyorum. Çok ağır bir işi yaparken yorulduğumu fark etmiyorum. Ama kendimi birkaç dakikalığına durdurduğumda, işte o zaman gerçekten yorgunluğumun bedenimi yılan gibi sarıp beni ele geçirdiğini fark ediyor ve ağlamaya başlıyorum.” Aslında herkesin işi çok zordur. Çünkü yaşamak, sadece nefes alıp onu içimizde kirleterek havaya salmaktan ibaret değildir. Çevrede olup bitene tepkisiz kalamayız. Kalırsak saksıdaki bitkiden ne farkımız kalır? Üstelik o bizlerden çok daha üstün kılınmış olur. Aşını kendi var edip, hediyesini havaya bırakır. Hayat, sorgulanması gereken sonsuz şey barındırıyor, sonsuz cevap ve sonsuz uğraş… Hayatta hiçbir şey yapmadan durabilmek mümkün mü? Şöyle bir düşünelim. Biz hiçbir şey yapmasak da çevremizde olup biten her şey bizi etkiliyor ve bir karar almamızı, bir şeyler yapmamızı ya da en azından zihnimizi meşgul etmemizi istiyor. Aslında bizler sadece gökyüzüne baktığımızda uzay geliyor aklımıza, ne yazık! Üstelik gezegenleri göremiyoruz diye yakınırız. Aslında onlar hep orada ama biz ışıl ışıl parıldayan yıldızlara odaklandık hep. O zaman bize yüz çevirmelerini anlamalı ve kabul etmeliyiz. Yıldızlar da sadece göz kırparak uzaktan güzellikleriyle büyülediler bizleri. Merakla parıldayan gözlerimizi, kimi zaman aydınlattılar karanlık zihnimizi. İşte bu da insanoğlunun salaklığıdır. Her şeyi uzaklarda ararken göremiyoruz yolumuzdakini. Olduğunu bilsek de bunu fark edemiyoruz. Aslında bizlerin oluşturduğu bir gökyüzü var. Hepimiz gezegeniz, bunu da fark edemiyoruz. Hatta yıldız olanlarımız da var. Bazen bizim çok üstümüzde durur bazen karanlığa doğru sürüklenip yok olurlar. Bizler, en ufak hareketimizde birbirimizi etkiliyor ve sonuçlarına katlanmayı kabullenemiyoruz. Sonra her gece boş bir kutuya bakıp yine yıldızları izliyoruz. “Acaba bir gün bizler de parlayacak mıyız?” diye soruyoruz kendi kendimize. Ama fark edemiyoruz içimizde ne cevherler sakladığımızı, belki de uzaktan parladığımızı… Kendi galaksimizde birbirimizin etrafında dönüp duruyoruz. İşte bundan yoruluyoruz. Etrafa çarpmamak için uğraşıyoruz. Bazen çevremizdeki uydularımız da etkileniyor; bu kaçınılmaz… Tıpkı bizlerin de kaçamadığı gibi. Bir gün elbet kararıp söneceğiz ama o güne kadar bir şeyler yapmalı.